26 Aralık 2007

...::: HAYDİ ARTIK GÜLÜMSE :::...

Karanlık yorgun bir akşamın ardından zar zor uyunan gecenin sessizliğinde dalmıştım yarım yamalak uykuma…
Son zamanlarda anlamadığım birçok düşünceyle meşgul beynimin ve gece yarılarımda, uyku nöbetlerimde bile beni yalnız bırakmayacak kadar peşimde olan düşüncelerim…
Ansızın uyanıp onu da yapacaktım telkinleriyle yeniden uykuya daldığım gecelerim. Sanki hiç uyumuyor da uyanık geçen sabahlarda düşünce krizine girmiş gibi baka kalıyordum yüzümü kaçırdığım aynalarıma…
Her defasın da bana kendine gel artık diye bağıran, çığlıklarını bütün bedenimde hissettiğim aynalarımdan kaçırıyordum gözlerimin turuncu yansımalarını…
Bir şey anlatmaya çalışıyordu biliyordum ama görmeyi kabullenemeyeceğim bir şeyi göstermeye çalışacağından neredeyse emin gibiydim beklide henüz hazır değildim gerçeğin sancısına…
Bir süre daha bu yanılgının içinde ayaza vururcasına savrulmaktı isteğim…
Aklımdaki bu düşüncelerle, daldığım uykunun orta yerinde sıçrayan bedenimin korku dolu telaşıyla zar zor ettiğim sabaha ulaşmanın verdiği tuhaf mutlulukla açıyorum yeniden gözlerimi kaçırarak yüzleşemediğim aynalarımdan…
Sabah sabah yine aynı boşluğun ezgisine "sessizliğe" araladığım gözlerimle seyre dalıyorum geceden kalan izlerimi…
Etraf dağınık, vücudum da yine o tarifi olmayan dermansız ağrı!
Yerde dünden kalma alkol şişeleri ve etrafa saçılmış şarabım, karşımda yine yüzümü çevirmeye korktuğum eksik aynalarım...
Ne zaman baksam o solgun ve kırgın yüzümün yansımasına aldandığım bakışlarım…
Ve umarsız korkularım…
Sonrasında sorgulamalarım!
Ah çekişlerim, keşkelerim, hiç olmasaydı diyişlerim…
Neden bu kadar içtin ki diye kendime küfür edişlerim ve geçmeyen o baş ağrılarım…
Buğulu bakan gözlerim…
Umarsız sancılarım…
Sona doğru sürüklenişlerim…
Biraz korkarak biraz da isteyerek kendimden kaçışlarım…
Artık tükenmesi gerektiğinin bilincine vararak son demlerin hazını alarak yaşadığım avuntularım…
Aramaya çalıştığım ve bulmayı hiçbir zaman beceremediğim eksiklerim…
Noktalarım ve virgüllerim ama en çok soru işaretlerim…
Bir bulmacanın izini sürer gibi sözcüklerden geçmişi tamamlayışlarım…
Onlarım bunlarım…
Düşüncelerim, düşüncesizliklerim…
Doğrularım ve de yanlışlarım…
Ah evet diyerek bulduğumu sandığım cevaplarım…
Gebe kalamadığım yarınlarım…
Hoşça kal diyemediğim tüm sevgililerim…
… …

Farkındalıklarımın ardından silkelenen bedenimle birlikte cesaretimi ve tüm gücümü ayaklarıma ulaştırdığım dengede durabilmek adına doğrulduğum eğik başımı yukarıya çevirdiğim bir günün ardından…
Tutamadığım kelimelerim uzandığı yerin sen olmadığını anlıyorum…
Kendime uzanıyorum ben geçmişten bu yana bütün korkularıma uzanıyorum…
Hep kaçırdığım gözlerimi sorguluyorum ben…
Bitenleri değil bende bitemeyenleri sorguluyorum…
Arkadaşlarımı, dostlarımı…
Acılarımı ve mutluluklarımı sorguluyorum ben…
Yarım bıraktığım düşlerimi, ardından gitmediğim yarınlarımı, nadirde olsa duyduğum pişmanlıklarımı yaşadıklarım için değil de yaşamadığım her şey adına duyduğum pişmanlıklarımı…
Sözlerim acıtmasın canını(mı)(mızı)…
Cümlelerim kendime, cümlelerim kendi içimdeki yalnızlığıma…
Cümlelerim ağır aksak ilerleyen zamanın yanıltıcı gülümsemesine…
Cümlelerim kendi içimde veremediğim sonlarıma…
Haydi şimdi gülümse…
Çünkü zaman daraldı…
Yıllar bu denli rüzgar’a kapılırcasına ilerlerken, zaman bu denli hızlanırken ve kaçırılan her an bu kadar kıymetliyken

HAYDİ ARTIK GÜLÜMSE…

TANURA
26 ARALIK 2007
21:27

ACİZ OLAN İNSAN !

şimdi inanamadığım bir şeyi öğrendim belki de hiç bu denli yüzleşmemiştim bu gerçekle canımı sıktı birden bütün sinirlerim alt üst etti...

İnsanlar bir hayvanla ilişkiye girecek kadar nasıl adileşebiliyorlar, nasıl hayasızca böyle abuk davranışlar içerisinde nasıl bulunuyorlar anlamıyorum...
Zavallı hayvanın insanlara yaklaşamadığını anlattılar adım attıkça nasıl kaçtığını, elini uzattığında ne tepki verdiğini ve ben yıkıldım...

İnsan sen nasıl bir mahluksun...
tüylerim diken diken dinledim anlatılanları...
Ve ağladım canımı sıktı aynı havayı solduğun bütün aciz insan silüetlerinden...
Tiksiniyorum bütün soysuzlardan...
Anlayamıyorum insanların bu denlli aciz olabildiğini anlayamıyorum !
Sinirlerim alt üst ellerim titrer vaziyette dudaklarımı yiyorum sinirden...
Nefret ediyorum

...


Düşünceli gözlerle,
Kafası eğik dalmıştı büyümüş çocukluğuna…
Daha küçükken yerleşmişti hüzün gözlerine alabildiğine..
Bakamasa da gözleri,
Eğik boyun izinde gizliydi matemi…
Hak etmediği bir yaşamın gölgesinde yaşamak zorunda bırakılmıştı çocukluğunu…
Zordu yaşamak ve zordu dalmak düşüncesizce oynanan oyunun masumiyetine

Öylesi bir bayram günü

Bir bayram sabahına bile bayram edasıyla uyanılmayan bir günün içindeyim işte yeniden.
Neredeyse akşam oldu ve gün bitecek…
Sessiz, sakin ve sıradan bir Pazar günü edasın da geçen, bayram olmaktan uzak öyle garip bir günün yazgısındayım…

Düşünüyorum, geçen bayramdan bu bayrama yaşadıklarımı, kazandıklarımı ve kaybettiklerimi. Çizelgesini çıkartırcasına izliyorum evimin köşe bucak saklı kalmış kuytularında ki düşlerimi…
Kaç hayali sığdırdığımı sayılara vurmaya çalışıyorum, ellerimin hatta ayak parmaklarımın bile yetişemeyeceği kadar fazla hayali ertelediğimi, ertelemek, hatta unutmak zorunda bırakıldığımı hatırladım içim sızlamadı, canım acımadı dersem yalan olur
Yalan söyleyemem bilirsin sen beni yanaklarım kızarır o kocaman dediğin gözlerim bilmediğin bir uzağa öylece dalar gider anlaşılır her halimden söylediğim yalanlarım…
Sadece hafif bir kırgınlık işte bunları dilendire bilecek kadar iyiyim bugün…
Artık daha az ağlıyorum bedenime sızan özlem ağır basıyor bazen bir garip serzenişle sarsılıyorum ama iyi olmak için çabalıyorum…
Tıpkı seninde düşlediğin gibi…
Tıpkı olmama gerektiği gibi …

TANURA
21 ARALIK 2007

...::: AŞK BEDENİN HERYERİNDE :::...

Aşk bedenin bütününe dağılmıyorsa,
Ellerin onsuz üşümüyorsa,
Onu her gördüğünde ve o her yanından gittiğinde miden ağrımıyorsa,
Gözlerin onu ruhunu görmüyorsa,
Ellerin onun sıcaklığını hissedemiyorsa,
Bedenin onun bedenini, tenin onun tenini istemiyorsa,
Aklın sadece onu düşünmüyorsa,
Ayakların onun gittiği yöne gitmiyorsa,
Onsuz nefesin kesilmiyorsa,
yani bir bütün olamıyorsan o aşk değilldir zaten..
Aşk bütün bedene yayılan bir sihir gibidir...
Dokunulması imkansız garip bir kimyadır...

TANURA
19 ARALIK 2007
17:43

...::: SENİ KIRMAKTAN KORKARIM BEN :::...

Şimdi bir şeyler yazasım var ama seni kırmaktan korkuyorum ben...
Farketmeden kırılıp tuzla buz olmaktan korkuyorum...
Öyle özel ve değerlisin ki ve öyle anlamlısın ki hayatımın içinde...
Bütün yanlışlarımın ve de yanlışlarının üzerine çizdiğim çizgi ile silinir benim bütün sarhoşluklarım...

Benim içim senle dolu...
Bunu bil !
Aklıma geldikçe seni yazacağım ben...
Bunuda bil
:)

TANURA
19 ARALIK 2007
00:32

...::: SIZINTI :::...

Ilık bir meltem gibi başlayan bedenimi saran bir coşku gibiydi.
Heyecan veren garip bir ürpertiyle tüylerimi diken diken yapan bir yaklaşımla sızmıştın hayatımın en uysal yerine birden aniden...
Anlamamıştım hayatımın içine sızarkenki serzenişin bedenimde yarattığı depremi…
Bir heyecanla bin bir heves ve kıvılcımla kapılmıştım sıcağına...
Oysa ki sonsuzluk gibiydin ya da ben senin hep sonsuz bir düş olmanı düşlemiştim ki gelişindeki tutsaklıkla gitmek istediğini ve gittiğini fark edememiştim bile.
Belki de gidişindeki sebepsizliğini fark etmek istememiştim…
Belki de hep korkmuştum gideceğin zamanlardan.
Gitmek kelimesinin telaffuzundan korkmuştum hep...
Ne zaman gitmekten bahsetsen gelişlerden yol almıştım korkularıma yenik düşerek... Unuttuğum bir şey vardı biliyordum…
Bir yanılgı vardı bedenimde biliyordum…
Bir son vardı seziyordum…

Yanılsamalardan

...::: KENDİME GELİYORUM :::...

Parçalandım ve parçalara ayrıldım şimdi de dağılan parçalarımı toplayıp bir araya getiriyorum aynı olmayacak biliyorum hiç bir parça birbirini tam tutmayacak ama deniyorum !

Parçalarımın dağılmasına nasıl izin verdimse ve bunun için nasıl çaba gösterdimse dağılan parçalarımı toplamak içinde aynı çabayı göstereceğimi biliyorum.
Kendimi tanıyorum kimi zaman yanıltsam da düşlerimi !


14 Aralık 2007 12:27

11 Aralık 2007

BANA BİR DAHA HATIRLATMA

O günü bana bir daha hatırlatma...
En kırgın olduğum o zaman dilimini hatırlatma...
Yarının son kez olacağı o geceyi,
Ellerini son kez tutacağım,
Sıcaklığını son kez hissedeceğim o geceyi bana hatırlatma…
Koynun da öylece ağlarken ve bilirken,
Yarına dair son sevişmenin ağırlığını hissederken,
Yaşadığım o gecenin ayazını bana hatırlatma...
Nasıl soluktu, nasıl renksiz ve umarsızdı gece…
Nasıl bir küf kokusuydu etrafa yayılan...
Bu kokuyu bana bir daha hatırlatma
Ayakların(m)a batan can kırıkların(m)ı bana hatırlatma…
Hatırlatma uzaklaşan sesini…
Yitirdiğimiz sevginin pişmanlığını bana hatırlatma…
Yansımadığım hiç bir cümleni bana hatırlatma…
Beni içine sığdıramadığın hiçbir hikayeni bana hatırlatma…
İçine beni katmadığın hiçbir fotoğraf yansımasını bana hatırlatma…
O son geceyi…
O son sıcaklığı bana bir daha hatırlatma…
Unutayım…
Sileyim hafızamdan o son gecenin ayazını…
Bedenimi saran üşüten sıcaklığı…
Bana bir daha hatırlatma…

11 ARALIK 2007
00:15

SEVGİYDİ BELKİ DE


Sıkı sıkıya sarmalamıştı...
Bekli de en güvendiği dostuydu beyazın saflığana bürünen kuzusu…
Oyunlarına gölge düşüren yoksulluğun aksine,
Sevgiyle bağlanmıştı dost sıcaklığına...
Masum bir gölgeydi avuçlarındaki…
Çocuksu bir tebessümdü koskoca dünyasında ki yalnızlığı…
Sevgiydi tek gerçeği..
Sevgiydi belki de tek düşlediği...
Umarsızca...
Korkusuzca sevmekti belki de tek bildiği...
En iyi yapabildiği...
En çok sevdiği sevmekti belki de...

TANURA

FOTOĞRAF: Merdan Akbulut

...::: ÇEKMECELERİM :::...

Cümleler kurasım var bugün benim de karma karışık bütün çekmecelerim...
Hangisine uzansam elime yabancı bir mevsimin izi sürülüyor...
Çekiyorum; ellerime bulaşmış izler takip ediyor ruhumu...
Hangi dolabı açsam biz çıkıyoruz karşıma...
Katlı çamaşırlarda sen kokuyoruz...
Kayıtlara dokunuyorum beyaz yeni bir sayfaya beliriyorum,
senlerden ve benlerden kurulu cümleler oluşuyor...
Kağıtlara yazdığım isimler biz oluyoruz...

10 ARALIK 2007
TANURA

4 Aralık 2007

Canım acımıyor dersem yalan söylemiş olurum

Gülüp oynuyorum evet şen şakrat kahkahalar atıyorum neden bilmiyorum ama içimden gülmek geldiğinden mi yoksa acının başkalaşan bir yönü mü bu onu da bilmiyorum…

Tıpkı senin de bilmediğin gibi….

Canım acımıyor dersem yalan söylemiş olurum…

Bilirsin sevmem ben yalan söylemeyi, söyleyemem de…

Yanaklarım kızarır, kocaman gözlerim derin boşluklara dalarak uzaklaşır…

Şaşkınım sanırım biraz…

Kırgın, küskün ve de üzgünüm ister istemez ve biraz da yorgun…

Acılı ve ıslak bir gecenin ardından uyunamayan gecelerin yorgunluğu mu bu yoksa uyuduğumu sandığım yanılgının mı bu yorgunluk onu da bilmiyorum…

Kırık dökük bir mevsimdeyim şimdi…

Sonunu göremediğim bir yolda yürümekteyim…

İçimde acılar, içimde param parça olmuş can(m) kırıkları var dokunsan ellerine batacak kadar parçalanan bir ruh var karanlığına saklanmış, bir gölgenin avuntusuna gizlenmiş…

Şimdi ellerimde ne var diye düşünmeden edemiyorum…

Bana senden, bana bizden kalan ve sana benden (bizden) kalan ne var bilmiyorum…

Şimdi sorgu sırası bende yeni kurtulduğum bir sorgulamanın girdabına yeniden dalıyorum...

Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum…

Soruyorum kendime soruşturuyorum…

Farklı yollardan yürüyorum, bir oradan bir buradan, bir yukarıdan bir aşağıdan bakıyorum…

Bir bir düşünüyorum her bir cümleni, o var olanın eksiğini…

Elbet geçecek biliyorum…

Bu yağmur dinecek, sis çekilecek şehrimden…

Elbet güneş yeniden açacak ve yeniden gülümseyebileceğim ben hatırlamak istediğin gibi…

Ama daha zamanı var.

Bu kırık dökük mevsimin yeniden bahara dönmesine zaman var…

Kanayan avuçlarımdaki yaranın kapanması için ve kanın akmaması için biraz daha zaman var…

Hayat akıp giderken ve biz içinde oradan buraya savrulurken ister istemez ayak uyduruyoruz ya bize sunulana işte şimdi tam bu noktada alışma vakti tekrar yalınlığa…

01 ARALIK 2007

Güne yeni geçerken

BAŞKALARI İÇİN KENDİNİ YORANIM BEN

Büyüdükçe canım daha çok acıyor benim...
Dünyaya ilk geldiğim an bilmediğim bir boşlukta yüzdüğüm için ağladım...
Sonra acıkan karnım için ağladımve annemin memesine yapıştım büyük olasılıkla.
Sonra ıslanan altımın verdiği rahatsızlık için ağladım...
Zaman geçti ben biraz büyüdüm emeklemeyi öğrendim bu seferde emekleyerek ulaşamadığım her şey için ağladım...
Bebektim ve keşfediyordum ya bana ilginç gelen ama bana uygun olmayan, benim olmayacak her şey için ağladım...
Biraz daha büyüdüm ağzımdan kelimeler çıkmaya başladı ...
Etrafıma baktım herkes mutlu, bu sefer ulaşabilir sandım o hep ulaşamadığım ama çok istediğim oyuncak sandığım her bir nesneye onun için ağladım belki bir süre hiç sessimi çıkartmadım
gözümün içine bakarak benden duymak istedikleri anne ve bana kelimelsini söylememek için inat ettim...
Sonra biraz daha büyüdüm...
Oyunları, oyuncaklarımı keşvettim...
Onları kırmayı ve onları oraya buraya fırlatmayı öğrendim...
Sonra kırdığım her bir oyuncak için ağladım...
Sonra biraz daha büyüdüm...
Arkadaşlığı keşfettim annem tarafından götürüldüğüm bir park yeşilliğin de...
Bu seferde düşüşlerim başladı, kanayan yaralarım için ağladım...
Biraz daha büyüdüm paylaşmayı örenmem gerekti öğrenene kadar paylaşmak istemediğim bebeklerim için ağladım bu sefer de...
Sonra biraz daha büyüdüm içimden hep şunu geçirdim çocukken bile “”hayat ciddileşiyor mu ne””
Okumanın getirilerini anlayınca gizli gizli bunlar için ağladım..Kaçırdığım cizgi filmlerime, oyuncaklarımdan ve annemden ayrı kaldığım zamana biraz da. Kısa sürdü bu annesinin peşinden hiç ayrılmayan bir kız çocuğu olarak onu özlemem okul zamanların da kısa sürdü ...
Çabuk uyum sağladığım belirlendi herkes rahatladı..
Sonra okulu sevmeye başladığımı anladım ve su çiçeği olduğum da okuldan ayrı kaldığım her saat için ağladığımı farkettim sanırım biraz daha büyümüştüm ya da okulun bilincine erilşilen bir dönemeci geçmiştim ben...
Sonra aşık oldum daha doğrusu o zaman adını bile bilmediğim garip bir can acısına maruz kaldığımı hissettim ve bunun için ağladım (sanırım burda başladı ilk aşk yanılgım düğüm noktam )
Sonra seneler seneleri kovaladı...
Büyüdüm, büyüdüm....
Artık oyuncaklarım için ağlamıyorum...
Ağlamalarım o zaman ki masum ağlayışlardan çok daha farklı artık...
Eskiden beş dakika içinde unuttuğum acılarımın yerini alan kahkalar artık bu kadar kolay girmiyor ruhuma...
Acılarım değişken bir ruh hali olarak dönüyor bana üzülüyorum...
Evet kendimden daha hassasım etrafa biliyorum, kırmamak için hiç bir dengeyi kendini hırpalayanım ben....
Başkaları için kendini yoranım ben...
Evet ben hep gülümsüyorum...
Evet şimdi şen şakrat kahkahalarımı da atıyorum ama canım o gün olduğundan daha az yanmıyor sadece alışılan bir zaman dilimine sığıyorum o kadar...
Benim canım hep yanıyor sadece insanalrın gülümseyen bir yüz görmesini seviyorum ...
Bak işte yine kendim için değil gibi ama yok gülümsemeyi seviyorum ben...
Anlatabildim mi ?
Şimdi...

04 ARALIK 2007

ALIŞABİLECEK MİSİN (İZ) ?

Bugün dünden daha iyiyim...
Fiziken bedenim çöküşte hastayım ama ruhen daha iyiyim.
Daha net anlamlandırabiliyorum artık her şeyi...
Daha mantıklı düşünebiliyorum mesela...
Gözlerimin kızarıklığı geçti...
Makyaj yapabiliyorum yeniden...
Tırnaklarımı yeniden kırmızıya boyamaya cesaret edebiliyorum...
Yeni sayfalara yeni yeni şeyler yazabilecek kadar gücüm var mı bilmiyorum ama hiç kaybetmediğim cesaretim ve savaşma gücüm hala bedenim de ve ruhum da bunu biliyorum, bunu hisssediyorum...
Zaman geçiyor ve ben alışıyorum yeniden kendi yalnızlığıma...
Peki ya sizler (sen) (o) ...
Alışabilcekmisiniz kendi kendi yalnızlığınıza... yoksa zaten hep alışık olduğumuz bir yanılgımıydı her şey ...
sizin, senin, onun, senin savaşacak gücün(üz) var mı ?

04 ARALIK 2007

...::: YaSaK ZaMaNLaRa SıZaN AŞK :::...

O kocaman, iri gözlerini kısmış bana bakarken buluyorum karşımda ki tanımadığım bu gölgeyi.
Kalın dudaklarının arasından fısıldar gibi bir şeyler mırıldandığını fark ediyorum bir an telaş ve heyecan içinde gözlerimi kaçırıyorum, sonra bir yerden yeniden yakalanıyorum. Kaçırdığım gözlerim yine o dudak aralığına kilitlenircesine dalıyorum…
Yaklaştığını fark ediyorum usus usul, yavaş yavaş yaklaştığını fark ediyorum…
Her kaçırdığım göz seyrinde bir adım daha yakınıma geldiğini fark ediyorum, heyecanım biraz daha bedenimin sıcağını arttırırken ellerim biraz daha telaşlı ama sakinliğe odaklı uzanıyor sigara paketinin dikdörtgenine…
Kaçamak bir sigara çıkarıyorum içinden sanki tek kurtuluşum dumandaymış hissiyle ateş arıyorum ansızın.
İçimden geçiriyorum, “hay aksi! Biraz önce buradaydı, bu bu çok garip, utandığımı fark ediyorum” tam ateş arama telaşındayken kısık gözlerinin bir adımlık bile olmayan mesafeden bana bakıp elimdeki sigaraya uzandığını fark ediyorum, ateşi tutan ellerinin sigaramı tuttuğum elimin üzerinde ki sıcaklığını hissediyorum…
Gülümsüyorum ister istemez, yanaklarımın kızardığının farkına varmak bile istemiyorum…
Sonra yeniden uzaktan kısık olan gözlerin yeşiline dalıyorum öylece...
İçimden anlık hayaller kuruyorum…
Bir aşk masalı yazıyorum aniden kendime kızarak ayılıyorum ve hatırlatıyorum kendime yeniden aşkın benim için yasak bir meyve olduğunu…
Ayılıyorum !
Sessini duyuyorum…
O olgun ses tonunun, kelimelerin oluşturduğu her bir cümlenin bedenimi ve ruhumu sardığını, içkinin de etkisinin gösterdiğini farkına varıyorum ama o ana kadar hiçbir tesir göstermeyen kan kırmızı şarabın birden bütün bedenimi altüst edişini anlamlandırmıyorum…
Eli bedenimde! Ellerini hissediyorum
Karşı koyamıyorum bu sıcaklığa…
Ne yapmalıyım ya da bir şey yapmalı mıyım bilmiyorum…
Ya da yapmak istiyor muyum onu da anlayamıyorum…
Kendimi bırakıyorum, beynim uyuşuk, bedenim sıcak ve bedeni sıcak…
Bu sıcak bedene dokunma hissiyle ve dudaklarının kalınlığında boğulma rüyasıyla dilimi dudaklarımda gezdirdiğimi fark ediyorum, gizlenmeye çalışsam da fark ettiğini anlayarak bu çabamdan da vazgeçiyorum…
Sesi yankılanıyor kulaklarım da, boynumda ılık bir dudak izi beliriyor bir anda karşı koyamıyorum…
Elleri belimde, elleri bedenimin bel arası çıplaklığında gezindiğini fark ediyorum…
İçimden geçiriyorum, kendime kızıyorum, kendime çığlıklar atıyorum “ne yapıyorum ben, neyim var” diye defalarca soruyorum…
Cevapsız sorularıma yenilerini de katmış olarak çoğalıyorum…
Gecenin nasıl ilerleyeceğini içimden geçiriyor ve kendime soruyorum ”ihtimaller sıralıyorum” …
İsmimi soruyor söylüyorum ismini sormayı aklımdan bile geçmiyor…
Bir rüyamı bu diye kendime soruyorum, ayılmaya çalışıyorum…
Bir rüya mı bu ?
Neden bu kadar güzel ve kusursuz ki bu temas diye soruyorum…
Titriyor bedenim hissediyorum, ve hissediyor biliyorum…
Daha sıkı sarıyor titreyen bedenimi…
Yüzümü iyice kendine doğru çeviriyor…
Gelecek olan yaklaşımdan çekinerek bakıyorum gözlerine…
Ve ansızın dudaklarını hissediyorum dudaklarımın kemirgen ayazında…
Bırakıyorum kendimi öylece ikliminin sıcaklığına…
Uzun uzun öpüyor(um), sona yaklaştıkça daha çok heyecanlanarak bırakıyorum kendimi bu oyunun esaretine…
Dokunmaktan, dokunulmaktan korkmayarak öpüyorum bende sıcaklığında ısındığım bu gölgenin denizini…
Ansızın duruyoruz!
Bir sessizlik oluyor anlamlandıramadığım…
Sağır eden sessizlik, zaman dilimine kısa benim ruhuma uzun gelen bir sessizlik…
Aniden ellerimi kavrıyor!
Ve sımsıkı tutuyor apar topar, koşar adım çıkıyoruz sokak aralığına öylece…
Tanımadığım bilmediğim bu adamın peşi sıra gidiyorum sorgusuz ve sualsizce…
Bir hayali yaşarcasına bırakıyorum kendimi zamanın akışına…
Arınarak bütün korkularımdan, soyunarak bütün tabularımdan bırakıyorum kendimi tutkunun ve de aşkın kimyasında bilmediğim yarınlara…

…::: TANURA :::…
03 ARALIK 2007

Not: Devamını yazmayacağım sonu hep acıdır ya aşkların…
Nasıl isterseniz öyle sonlandırasınız diye böyle yarım bırakacağım…
Tatmini olan aşklara merhaba diyene kadar…

...::: BENİM SEVGİM İNSANI YORAR :::...

Benim sevgim insanı yorar…
İçimden geldiği gibi severim ben,
İçimden geldiği gibi sevdim ben hepinizi…
Ne fazla ne eksik...
Sadece sevdim sorgusuzca…
Bağıra çağıra sevdim ben hepinizi…
Sevdiğimi söylemekten kaçınmadan bağırdım gördüğüm her yerde sevgimi…
Yanımda olduğunuz kadar, yanınız da olduğum kadar çok sevdim ben sizleri…
Kiminize yapmacık göründü, kiminize içten…
Kiminiz anladı içtenliğimi yürüdü benimle aynı yolda…
Ezgilerime eşlik etti…
Canım yandı, yaram kanadı, elleriyle kanayan yarama ellerini bastı…
Gözlerimden yaşlarım süzüldü elleriyle gözlerimden süzülen yaşları silmekten kaçınmadı…
Kiminiz ise fark edemedi içtenliğimi uzaklaştı zamanla benden…
Yapmacık samimiyetlerle laf olsun diye arada bir hatırımı sordu o kadar…
Şimdi kendimi birden bu gerçeğin içinde yüzleşirken buldum ben birden…
Yanımda olan, olmaya çalışan herkesi…
Cümlelerini benle paylaşan uzakta da olsa elini uzatan,
Uzatabilen herkesi çok çok seviyorum ben…
Özellikle Uyumayan şehrime uyumayanıma
Sırtımı dayadığım akasya gövdesine akasyama (canımsın)
Arada şehirler olsa da, yollar geçsen de, her yer de beni yalnız bırakmadığını hissettiğim Serpilme…(sweet drop) ve benimle yol alan tüm sevdiklerime teşekkür ederim…

Çok teşekkür ederim…

…::: TANURA :::…
01 ARALIK 2007

... YA DA ...

Ya ellerim yanlış bir yöne uzandı,
Ya da yollar birbirine karıştı...
Ya gün doğmak üzere,
Ya da doğmamak üzere battı…
Ya sabahlar yeniden doğacak yarınlara taptaze,
Ya da zamanın getirdiği alışkanlıkla biz yenileneceğiz…
Ya umut edeceğiz,
Ya da umut etmeyi yeniden öğreneceğiz…

...::: TANURA :::...
01 ARALIK 2007

...::: BELKİ DE :::...

şuan parçalı bulutlu her yer...
güneş neredeyse gözükmüyor...
yarına ya güneş açacak
ya da şehrimi sis kaplaycak..
acı kol gezecek dünyam da ...
belki ellerim tutmayacak,
gözlerim eskisi kadar net görmeyecek.,
dokunmak çekici gelmeyecek...
beli bir süre küseceğim hayata...
güneş parlamayacak eskisi gibi...
belki olmayacağım da bir süre...
belki de tam tersi olacak yeniden gülümseyeceğim
güneşin parlaklığını hiç yitirmeyeceğim...
ve belki de ben hiç yenilmeyeceğim...

28 KASIM 2007
Öğlen civarları...

GEÇİKMİŞ BLOG...DEVAMI YAZIMDA...
ERTESİ GÜNE UYANIŞTA

25 Kasım 2007

...BÜYÜDÜM… BÜYÜDÜK… BÜYÜDÜNÜZ VE KİRLENDİK...

İçimdeki o küçük, garip heyecan kıpır kıpır bedenim…
Odam karanlık şuan an yeni geldim sayılır zaten dışarıdan…
Çocukluğum geçtiği, benim için kocaman bir dünya olan parka gittim bugün tasması avuçlarımdaki köpeğimle…
Bir zamanlar benim oynadığım koca dünyada şimdi köpeğini gezdiren koca bir kadın oldum. Bekli de gelecekte bebeğini hayata adayan bir anne olarak gideceğim bu koca dünyama…
Şimdi birden bunu fark ettim…
Zaman nasılda acımasız geçip gidiyor…
Dün oyunlar oynadığım parka bugün koca bir kadın olarak adım attım…

Sonbaharın hüznü vardı…
Her yeri sararmış güz yaprakları kaplamıştı. “”Ayaklarım altına hışırdayan bir sonbahar vardı””
Öylece daldım geçmişime ve geçmişte yaşattığım hayallerime…
Çocukluğumun en belirgin hikayelerini aklımdan geçirdim bir bir ve ne çok özlediğimi fark ettim çocuk olmanın dayanılmaz hafifliğini…
Şimdi kocaman bir kadın oldum hayatın acısı damarlarında dolaşan kocaman bir kadın
Büyüdüm ellerim de yaralarla iz sürüyorum, yaşanmışlıklarım, yaralarım ve acılarım…
Büyüdüm kocaman bir kadın oldum sevdalandım…
Derin bir kuyunun içinde sevgiye bulandım…

Büyüdüm… Büyüdük… Büyüdünüz…

Üst üste tekrarlayınca ne kadar anlamsızlaştığını fark ediyorum…
Büyüyorsun, büyüdükçe masumiyetinden daha çok uzaklaşıyorsun, ne o saf çocuk yüzün kalıyor aynada ne de umutların bir çocuk düşü kadar masum oluyor artık…
Daha belirgin şeyler istemeye başlıyorsun, çünkü büyüdükçe keşfediyorsun ve daha fazlasını istiyorsun her zaman…
Sorgusuzca hep istiyorsun…

Mesela PARA, paranın varlığın keşfediyorsun ve onla yaşamak zorunda olduğunu bilincine vardıkça doyumsuz varlıklar haline geliyorsun. Para yaşam aracın olmaktan çıkıp senin amacın(silahın) haline geliyor ve bunu fark ettiğindeyse çoktan kir bedenine ve ruhuna bulaşmış oluyor…
Fark etmeden çirkinleşiyoruz hayatın içinde…
Ne garip insan daha ne çok şeyle kirleniyor zaman geçtikçe daha çok, daha fazla…

Mesela YALAN, ne çok şey alıp götürür insan benliğinden öyle değil mi ?
Fark edildiği, hissedildiği an da ne çok şeyi yitiryor inan hiç fark ettiniz mi?
Kaç kişi çıkardığımı düşünüyorum hayatımdan yalan yüzünden, kaç ilişki tükenip gitti diye sorguluyorum…
Şimdi nerden çıktı demeyin bana…
Baktığınız kaç yüz gerçekten size doğruları söylüyor ?
Kaç kişiye gerçekten güvene biliyorsunuz her şeyinizle ?
Düşünün bakalım anlayacaksınız yitirdiğiniz ve yitirdiğimiz masumiyetin bizlerden nerleri alıp götürdüğünü.
Anlayacaksınız ne kadar kirlenmiş olduğun(m)uzu…

Büyüdüm… Büyüdük… Büyüdünüz…
Büyüdüm kirlendim…
Büyüdük kirlendik…
Büyüdünüz kirlendiniz…

...::: TANURA :::...
25 KASIM 2007

...::: İSTANBUL :::...

Biliyorum üzerinde bunca yükle yaşaman zor İstanbul...
Biliyorum acılar hep peşinde…
Hüzün hep seninle ama sen yine de ayakta duran asil,
Güçlü bir kadınsın İstanbul
Rengarenksin…
Tutkulu ve de ahenklisin…
Umuda ezgisin İstanbul

...::: TANURA :::...

...::: DÜNDEN SONRA BUGÜNE HUZUR :::...

çimden ne geçiyor yine ne düşünüyorum bilmiyorum...
Ya da artık hiç bir şey düşünmek istemiyorum bunu farkediyorum...
Yorgun bir haftaydı benim için onu biliyorum şimdi de sanırım bunun ağırlığından kurtulmak için düşüyorum cümlelerin peşine öylece...

Kendimi sorguluyorken buluyordum son zamanlarda...
Kendime her dönüp baktığımda!
Canımı acıtan, içimi sızlatan garip bir dönemdi sadece...
Bırakmışken her şeyi alabildiğine öylece birden kaskatı kesildiğim iki haftanın çıkmazıydı...

Ne oldu da o derin kuyuya düştüm, neden böyle bir sürecin içine girdim bilmiyorum..
Kadın olmanın verdiği hassasiyetin yarattığı artçı depremlermiydi yoksa insan oğlunun kurtulamadığı insanı insan olmaktan çıkaran memnuniyetsizlik duygusumuydu bilmiyorum hem de hiç bilmiyorum...
Tek bildiğim iki haftadır canımın neden olduğunu bilmeden acıdığı...
Sebep kırık dökük düşlerimin olması ya da sebepleri, olanı ve biteni haddinden fazla büyütüyor olmamadı...

Şimdi huzurluyum..
İnsan her daim mutlu kalamıyor aslında mutlu kalamamaktan öte insan içindeki o huzura her daim sahip olamıyor...
İnsanız ya illahi bi yerden kendimize acı çektirecek bir şeyler bulmalıyızya belki de öyle bir şey bilmiyorum aslında pek bilmekte istemiyorum galiba...
Bırakalım geride kalsınlar...

Bu sabah uyandım...
Aslında gece mutlu bir uykuya bıraktım kendimi belki de ondan :)
Belki de derde derman olan bu bunu da bilmiyorum...
Hissetmek güzel...
Tekrar ve yeniden aynı hisle sarhoş olmak güzel...
O sarhoşlukla sarmaş dolaş uyumak, uyanmak ve huzura bulanmak güzel...

Bu sabah uyandım...
Gökyüzüne baktım yeniden...
İçimde hissettim havayı...
Deniz maviydi ya da ben mavi gördüm denizi...
Martıların seslerini işittim...
çığlıkları ilişti kulağıma gülümsedim...

Bu sabah uyandım...
Gözlerim kapalı geçtiğim bütün yolları pür dikkat inceledim...
Kaçırdığım bir çok ayrıntının farkındalığıyla güne yeniden doğmuş gibi başladım...

Bu sabah uyandım...
Gözlerimi açtım ve hissettim içimde huzuru...
Ruhumda yeniden o sessiz düşü...
Ilık bir nefes...
Sıcak bir ten...
Ve yine o ilk heyecan...
....

...::: TANURA :::...

...::: HAYAT BiR OYUNSA :::...

Hayat bir oyunsa
Kurgulanmış sahneler gözlerimizin önünden akıp giden zaman...
Yeniden başa saran sonlar...
Hep yeniden yazılan hikayeler,
Acılar sevinçler ve hüzünler...
Mutluluklar, umutlar ve umutsuzluklar...
Hayat bir oyunsa
Kimimize düşen mutlu mesut roller
kimimize ise dibe vuran acılar...!

...::: TANURA :::...

...::: SORULARIM,SAÇMALAMALARIM, KENDİME DÖNÜŞLERİM,KENDMDEN KAÇIŞLARIM :::...

hep sorarım cevap almadığım bütün soruları tek tek kendime...
acımasız yanıtlarla örselerim bedenimi
bulamadığımı farkettiğimdeyse örselenmiş ruhlardır avuntularım...
kaç zaman diledim ve kaç mekan düşledim
senden öte düşsüzlüklerden öte
ne sorular sordum ruhani bedenime
bilmedi, bilemedim hiç
cevap veremedim yanıtsız sorularıma

Her yer güneşe dursun, her yer barış olsun istiyorum...

yine bir akşamın seyrindeyiz...
yazdık, çizdik ve cümlelere iz tutuk...
yine bir gecenin son ayazındayız...
dışarısı soğuk...
ben üşümüyorum ama üşüyen var biliyor
hem de hiç tahmin edemediğimiz kadar çok bunuda biliyorum....
yine dualar ediyorum zaman zaman inanmakta zorlandığım ..
yine dualar ediyorum...
üşüyen bütün bedenler adına bir kez daha...
kimse aç kalmasın ve kimse üşümeisn istiyorum...
kimse uzak kalmasın istiyorum gelecekten...
hep sımsıcak olsun istiyorum, gökyüzü ise hep aydınlık
insan olmanın veridiği bilinçle her yer günlük güneşlik olsun istiyorum...

kimse yaralanmasın, kimse ölmedin istiyorum...
bütün savaşlar dursun...
döşenen mayınların yerine her birine ağaçlar dikilsin çiçekler açsın istiyorum...
her yer güneşe dursun istiyorum her yer barış olsun istiyorum

...::: BEBEK GÜLÜMSÜYOR :::...

Bir hikayeye uzanır gibi uzatıyorum ellerimi karşımdaki silüete...
Gölgeler var her bir tarafta, ensem de soluk sesleri, korkutan ve üşüten...bedenim sırılsıklam olmuş sanki, bir rüyadaymışım gibi bakıyorum kırmızıya bulanmış karanlık odanın zeminine ...çığlıklar atıyorum sesim duyulmuyor, bağırdıkça daha çok sessizleşiyor gibi her şey, her yer ve ben korkuyorum usulca birazda gizli saklı köşelerin kıvrımlarında...

Bir çığlık duyorum gittikce yaklaşan yaklaştıkça kulaklarımda daha çok çınlayan acılı bir kadın çığlığı ...
Düşleri çalınan bir kadın çığlığı gibi...
tam ensemde aniden beliren, yine o korkutan soluk sesi...
Kafamı geriye çevirmeye korktuğum yine o an, hızlı hızlı derin derin nefes alıp veriş ve soğuk bir beden sanki sırtımdan bana abanan...
Ruhu karanlık bir gölge sanki, yüzünü göstermeyen, yüzünü göstermekten çekinen belkide, hep sırtımdan sarılan o soğuk beden ve nefes...

Yine o çığlık...
Tanrım yardım et...
Yine o acılı kadın ve yavaş yavaş silüet kollaırnda ölü bir bebek...
Bacakları kanlı...
Yüzü kederli ve acılı, gözleri ağlamaklı o kadın ve dinmeyen çığlıkları...
Tanrım koşuyor olduğum yöne tanrım yardım et....
Sanki içimden öylece delip geçiyor, çığlıklar eşliğinde geçip gidiyor...
İçimde garip bir acı o an...
Dönüp bakıyorum ardına kadın acılı...
Uzatıyor kollarında sarıldığı bebeği...
Bebek gülümsüyor...








...::: ÇIKIP GİDİN HAYATIMDAN :::...

Yalan, yasak, umut, umutsuzluk içimi daraltan, sıkan, boğan
paranoyalarda son bulan bütün her şey çık git hayatımdan...
Yalnız bırak savaşımda beni...
Aşkımı da ve sevdamı da beni de rahat bırak...
Doymadan bırakmayacağım bu sefer sahip olduklarımın hiç birinin peşini ben...
Ellerimden uçup gitmeyecek bundan sonra hayat…
Gereksiz zamanların girdabında savrulmayacağım...
Sen ne dedin, o ne dedi, bu ne dedi gibi saçma sapan tavırlarını umursamadığım gibi insanların hayasız olduğunu ve bunun hiçbir zaman son bulmayacağını kabullenerek ama umudumu da yitirmeden onları görmeden, var olduklarını (haketmeyenin) umursamadan yaşayacağım hayatın içinde...
Kimler ki diyeceksin ya onlar bütün kendini bilmezler, , , , , bir de üstüne üstelik bunu kabullenemeyenler…
Yani
Uzak durun içselliğimden…
Kirletemeyeceksiniz…
Kirlenmeyeceğiz biz, bizler...

...::: TANURA :::...
19 KASIM 2007

...::: HER GÜNÜN BİTİŞİNDE :::...

Ne zaman güne son versem, uykuya bırakmak için kapatsam bütün ışıklarımı cümleler diziliyor karanlıkta aklıma, yorgun beynime…
Ve ben yeni yeni düşlere dalıyorum her defasında.
Kaleme ve kağıda sarılıyorum ansızın karanlık gölgelerin aydınlığında…
Senlere ve benlere çoğalıyorum…
Seni düşünüyorum…
Senli zamanların sıcaklığına akıyorum…
Bir beden düşüyor seyrime, sıcak ve biraz nemli…
Bir beden düşüyor gözlerimin aydınlığına…
Ben ne zaman güne son versem…
Bedenim ne zaman uykuya aldansa ve ben ne zaman gözlerimi yumsan
sen(i)leri görüyorum…
Ruhuma dağılan aydınlığını seziyorum…
Öpüşlerin geliyor aklıma…
Biraz ürkek, biraz sokulgan…
Ve ben ne zaman geceye bıraksam kendimi
sen(i)leri düşlüyorum yalnızlığımda…

18 KASIM 2007
...::: TANURA :::...

...::: TEŞEKKÜR EDERİM (DEVAM) :::...

eklemek istediklerim var sanırım...
içimden geldikçe, yineledikçe, teşekkür edeceğim...

gecikenlere,
gecikmelere,
korkmadan gelenlere,
korkusuzca yanı başımda kalabilenlere,
acı çekenlere,
çektiği acıyı paylaşabilenlere,
acıyla yaşamayı sindirebilenlere,
içimdeki seslere,
içimdeki sessizliğe,
düşlerime,
senlerime,
sensizliklerime,
dokunuşa,
kokuna,
masum olan her gülüşe,
insanlara,
yanımda olanlara ve olmayanlara
öznelere,
yüklemlere,
derinliklere,
başlangıçlara ve de sonlara,
hissetirdiklerine ve hissettirdiklerime,
pekilere,
anlayışa,
anlayışsızlığa,
kıskançlığa,
düşüşlerime,
yaralarıma ve berelerime,
çocukluğuma,
ruhuma dem vuran yalnızlığıma,
bugünüme,
şimdiden yarınıma,
içimdeki çocuğa,
her sabah doğan ve batan güneşe,
ilkbahara,
sonbahara,
kışa ve yaza,
yağmura ve kar'a

TEŞEKKÜR EDERİM

...::: TEŞEKKÜR EDERİM :::...

İçimin gülen yüzüne ...
biraz sana biraz kendime...
biraz da içimize sızan aşkın heyecanına...

heyecanlanan ellerime,
parlayan gözlerime (ne),
parlayan güneşe,
dalgalanan denize,
uçan kuşa birazda,...

kelimelerine (me),
geceye,
gecenin karanlığına,
yıldızlara,
ay'a ve ayın hüznüne biraz da...

yeni tanıştığım herkese,
tanıma fırsatını bana verenlere,
beni sevenlere,
beni sevmediğini dürüstçe söyleye bilene,
oyun oynamayana,
sıcaklığını esirgemeyene,
takipçilerime,
arkadaşlarıma,
tutanlarıma,
saygı duyanlara,
saygısını yitirdiğini kabul edip özür dileyenlere,
özleyenlere biraz da...

içmesini bilene,
içmesini sevene,
içerken gülmesini bilenlere,
gülerken de gözleri gülenlere biraz da...

Bütün teşekkürlerim....

şu an

...::: AŞKA DAİR :::...

İçim neden darmadağın ve ben neden bu kadar dağıldım ?
Son zamanlarda hep kendimi sorgularken buluyorum ve korkuyorum bakışlarım(n)dan, cevaplarım(n)dan…
Ama en çok susmaktan korkuyorum…
Ama en çok susmandan korkuyorum…
Sana dair cümleler kuramamaktan…

Dışarıda yağmur yağıyor ve ben yine yeniden bir belirsizliğin girdabında sağa sola savruluyorum…
Korkularımla yüzleştiğim kadar korkusuzluklarımla da yüzleşiyorum…
Ellerini arıyorum bulamadığımda üşüyorum…
Çıkmaz sokaklar kentinin puslu bir akşamın da bir yalnızlığın girdabında yitiyorum…

Sana susuyorum evet en çok sana…
Ve hep bundan korktuğumu anlıyorum…
Hep kaçarken yarınlardan senden kaçamayışımı, kaçmak istemeyişimi fark ederek bir kez daha sana susuyorum…
Ürperiyor bedenim…
Üşüyorum sevgilim…
Dışarıda yağmur ve ben istemesem de sensiz ıslanmayı, ıslanıyor bedenim…
Gözlerim de bir pus beliyor, bir gölge düşlüyorum, sen olmanı diliyorum hep…
Arkamı dönüyorum sadece ıslak ve karanlık şehirle yüzleşiyorum…
Hafiften belirdiğini hissediyorum gölgen düşüyor bedenime…
Sıcaklığın yaklaşıyor tenime…
Titreyen bedenim ısınıyor sıcaklığınla sonra bir an kaybolduğunu anlıyorum ve yeniden bırakıyorum bedenimi üşüyen ve ürperen zaman dilimlerine…

Bir tual düşlüyorum kimi zaman, sana renkler yakıştırıyorum…
Kullanmasını bile bilmediğim ama hep kokusuna hayran kaldığım bu boyalarla tual’i renklere buluyorum, bendeki tonlarını buluyorum önümdeki kremsi zemini…
İçimden sana dair ne geliyorsa onu çiziyorum boşluğa…

Korkuyorum sevgilim…
Var olurken ansızın yok oluşlarından sonra bütün bedeninle beni sarışından korkuyorum…
Deli gibi dokunmak isterken tenine, parmaklarım uzanmışken iklimine, tam dokunacakken sıcaklığına korkuyorum yitip gitmelerinden…
Deliler gibi senin olmak istiyorum…
Başka hiçbir yüzü umursamak istemiyorum ben…

Bağırmak istiyorum…
Çığlıklar atıyorum…
Çığlıklarım sana sevgili…
Adını korkusuzca bağırmak istiyorum…
Adımı korkusuzca bağırabildiğini duymak istiyorum…
Varlığını sonsuz hissetmek istiyorum…
Sana dokunmaktan artık korkmamak istiyorum…

Cümlelerimi bir türlü bitiremiyorum…
Tam son noktayı koydum derken, sonlandırırken cümlelerimi yeni bir şeyler yansıyor içimden parmak uçlarıma devam ediyorum yazmaya…
Savunmasızca yazıyorum…
Umursamadan sadece yazıyorum yazıyorum

..
.

12 Kasım 2007

Ben sende senle öğrendim aşkı, sevmeyi ...

Ben sana aşık olmayı öğrendim...
Ben sende aşkı öğrendim...
Ben sende başkalaşan aşkları öğrendim
Ben sende güvenmeyi öğrendim…
Zamanın ne demek olduğunu
ve sabrın zaman kavramıyla başa baş gittiği sancıları Öğrendim…
Özlemeyi öğrendim…
Geçmişi silmeyi öğrendim…
Seni yaşamak isterken paranoyaların insan hayatında neler kaybettirebileceğini öğrendim
Sevmeyi öğrendim…
Sevilmenin mutluluğunu öğrendim..
ve ilk kez şefkatle dokunulmanın mutluluğunu öğrendim…
Ben sende seni sevmeyi öğrendim...

TANURA

...::: GöZLeRi MaViYe BoYaLı ÇoCuK :::...

Solgun bir Pazar günüydü bugün…
Eve kapanmış öylece geçen sıradanlaştırdığım bir gün…
Bir yanımda köpeğim, bir yandan elimin altındaki bilgisayar, ellerimin aransa sıkıştırdığım kahvem, telefonun diğer ucunda sevgilinin sesi…
Garip bir efkarın başlangıcı, özlemlere giden yolun ilk adımı…
Neyse garip bir özlem buğunsun ardından bir yarım saatlik hava alma molası için açıldığım yolun ucunda yine o her gün benim içimi delik geçen
Gözleri maviye boyalı ellinde mendili ile umutla bakan o ıslak ve de nemli o çocukla karşılaştım yine...
Yine dedim çünkü o aynı çocuktu her zaman gördüğüm ve gözlerine bakmaktan korktuğum o derin çocukla karşılaştım. Gözlerinde ki acıları, dolu dolu olan gözlerine rağmen yüzüne yansıttığı o derin gülümsemesiyle yaşamaya çalışıyorum diye bağıran o küçük maviye boyalı gözleriyle bakan o derin çocuğu gördüm. Yine içim acıdı, yine ellerim titredi…
Ve ben yine gözlerim dolu dolu bir selpak’ın alın yazısında buluştum gözlerinin mavisinde…

...:::TANURA :::...
11 KASIM 2007

...::: GÜNEŞ YENİ BİR BAŞLANGIÇTIR :::...

güneş yeni bir başlangıçtır
yeni bir doğuş,
yeni bir umut,
yeni bir çaresizliğe gebe kalıştır...
güneş bir bebeğin gizem dolu gülümseyişidir...
güneş bir aşkın dem vuruşudur sabaha...
sıcaklıktır ...
samimiyettir...
umududur sokak aralığındaki yersiz insan selülietlerinin...

...::: ELLERİNİN TERLİ COĞRAFYASI (NA) :::...

Sonu olmayan yalnızlıklarımdan geçtim de geldim
Öfke dolu bakışların gölgesinden koptum da geldim
Elerinin terli coğrafyasına…

Başlangıçların bitişlerinden,
Hüznü kadim bir sonbahardan
Tütünsüz, puslu bir geçmişin gölgesinden koptum da geldim
Elerinin terli coğrafyasına…

Bir ırmak boyu yolları aşan,
Dağları delmeyi göze alan,
Bir sevdanın ateşine yandım da geldim
Elerinin terli coğrafyasına…

Ateşlerde kor olan,
Yüreği hüzünlü bir annenin
yavrusuna olan sevgisin de büyüdüm de geldim
Elerinin terli coğrafyasına…

Doğan güne umut olan güneşin koynundan,
Toprağa sürülen ekinin,
Yeşeren tarlaların bereketin den
Yollara düştüm de geldim…
Ellerinin terli coğrafyasına…

...::: YOK (SUN) :::...

Aklımda garip bir yaz yağmuru...
İçimde titrek bir sonbaharın izi ve sen yoksun…
İçimi ısıtan o bahar yok.
Şimdi içimde fırtınalar koparan bir sonbahar yağmuru,
Üşümelerime, titrek bedenime sebep olan...

Aklımda garip bir yaz yağmuru
Ellerime bıraktığın mektup.
Okurken bedenimi saran,
yağmurdan sızan hüzün damlaları.
Ama sen yoksun…

Aklımda garip bir yaz yağmuru…
İçimi ısıtan gözlerin artık yok gibi…
Ve gözlerinin derinliğine bakamayışımın
bilmem kaçıncı günü…
Saymayı bıraktığım günlerin ve sensizliklerimin…
Bilmem kaçıncı günü

Aklımda garip bir yaz yağmuru
Giderken arkadan bakan gözlerimden yansıyan,
Bir uçuruma uzanan solgun çiğ tanelerim
Her sabah avuçlarında hissettiğin
Nemli ve kaygan…

Yazmıştım acılı zamanlarımdan birinde ...
(bu günle alakası yoktur)
...

...::: BUGÜN İSTANBUL BANA OYUN OYNADI :::...

Bana bu gün İstanbulu hiç sormayın kandırdı bu sabah beni, önce gülümseyen güneşli yüzünü gösterdi alma der gibi şemsiyeni güneşe bakıp havayı kokla der gibi...
Onu dinledim ve düştüm yollara iki adım attım motora ulaştım havaya,güneşe, İstanbul'uma gülümsedim....
Arkadamı döndüm ürperen bedenimi ısıtmak için içeri girdim, ellerimi ovuşturdum bildiğim eski yöntemlerle ellerimi ovuşturarak yüzümdeki buz kesmiş istanbulu kazıdım...
Ulaştığı yolun sonunda yüzmü istanbul’a döndüğümde farkettim ve ağlamaya başladığını...
Bütün hüznünü üzerime boşalttığı...
İçimden geçirdim, öyle yorgun ve hafiften ıslanan bedenimle İstanbul'umun hüznünü düşündüm...
İçine gizlediği, sırf bizi bizleri mutlu etmek adına gülümsemeye çalıştığı güneşli kısa zaman dilimini düşündüm...
Ve bir kez daha sevdim kirli ve yorgun bu şehrin yağmurunu

İstanbul çok yorgun
İstanbul deliler gibi aşık...
İstanbul derinden acılı....

...::: TANURA :::...
07 KASIM 2007

Bencilleştikçe hiç haline gelişler (in) ....

Şimdi böyle otumuş düşünüyordum....
Ordan, burdan, senden, benden, bizden, insanlardan, sevdiklerimden, sevmediklerimden ....
Kelimelerden, düşlerden, hayallerden,...
Saygı duyulası her canlıdan ve saygısını yitiren her insna silüetinden....
Davranılardan, davranış bozukluklaırndan...
Saplantılardan ve saplantı haline getirilen kişilerden, ilşkilerden, oluşlardan, olmayaışlardan ve bir hiç haline gelişlerden...

Evet konu düşüne düşüne saplantılara, hiç haline gelişlere kadar uzandı...
Gördüğüm manzaralar karşısında inanamadığım, inanmak istemediğim tutarsızlıklarla bir çok insan silüeti.
İçinde kaybolduğun ve artık gün geçtikçe garip bir temas haline gelen insan samimiyetsizlikleri...
Ne garipler, ne garibiz biz insanlar..
Anlatmak yetmiyor, anlamak istemiyor !!!!
Ddavranışlarımızın çizelgesi hiç düzgün çıkmıyor...
Bencilleştikçe bencilleşiyor ve kendimize dur diyemeycek kadar acizleşiyoruz ...
Ve bencilleştikçe hiçleştiğini farkedemiyoruz

Tanura
07/11/2007

öle birden bire çıktı işte dedim ya düşünüyordum ben...
aslıdna altına yazaccağım çok şey var daha ....

Çocuktum ama bilmiyordum çocuk olmanın gülmek olduğunu



Toz kir içindeydi ellerim.
Paslı bir dünyanın içinde belirmişti sorumluluklarım...
Çocuktum ama bilmiyordum çocuk olmanın gülmek olduğunu,
Oyunlardan geçtiğini...
Gülümseyip geçmekmiydi çocuk olmak yoksa
kazanılan alın terindemiydi hiç bilememiştim..
Paslıydı bir demir gibiydi benim dünyam....
Çocuk olmadan kocaman adam oluvermiştim...
Çocuk olamadan anne,
Çocuk olamadan baba oluvermiştim...
Kundaktaki kardeşin alın yazısında...

Şiir : Tanura
Fotoğraf : Serhat Taykutgül

...:::RüZGaRı HiSSeDiYoRuM BEN :::...

zaman zaman bir uçurum kıyısında buluyorum kendimi...
sanki kanatlarım oluyor birden...
rüzgarı hissediyorum ben...
bedenimi saran rüzgarı,
tenimi okşayan sevdalı adamı....

zaman zaman bir uçurumun kıyısında buluyorum kendimi...
düşler kuruyorum düşüşlerimden öte..
rüzgara öylece bırakıyorum bedenimi...
Korkmadan usulca..
rüzgarı hissediyorum ben..
rüzgarı bedenimi okşarken buluyorum..
sanki seni hissediyorum....
sen oluyorum...

TANURA
04 EKİM 2007

...::: BiR KeMaN TıNıSı :::...

Bir keman tınısı beni içine alan
ruhumda gezinen,
uykularım da delik deşik yol bulan ...
bir keman tınısı beni içinde,
beni yalnızlıklar içinde,
yalnızlıkların ortasına öylece bırakan.
bir keman tınısı seni hatırlatan
anı anlamsızlaştıran,
anı anlamlı kılan...
canımı acıdat,
yaramı kanatan...
bir keman tınısı özlemlerimde yol bulan
bir keman tınısı yalnızlık senfonilerin de
ruhumu yaşatan...

TANURA

...::: Bir Kadın Vardı :::...

Bir kadın vardı
içinde sancılar büyüten...
sızısı derinde,
içinde saklı kalan...
Bir kadın vardı gölgesi suya yansıyan,
yansımalarda iz süren,
sürdüğü izden
derin bir düşe açılan ...
Bir kadın vardı yaralı ve acılı
Bir kadın vardı bekleyişlere gebe kalan,
Bir kadın vardı derin bir düşte son bulan...

TANURA

GİTMİŞTİN

aynaya baktım biri vardı...
aynadaydı yüzüm....!
aynaya baktım bir gölge belirmişti belli belirsiz...
sen vardın ...
biz olmuştuk...
sonra bir gün aynaya takılmıştı gözlerim
ben vardım...
hüzünlü yüzüm,
birazda solgun tenim,
ağlamaklı gözlerim vardı
eksik ola bir şey vardı...
sen yoktun,
gölgen yoktu,
gitmiştin...
kendimdi sadece aynada yansıyan...
yüzü beliren..
yalnız ve üzgün bakakalan

2006

...::: KıRMıZı RuGaN AyaKKaBıLaRıM :::...

Kırmızı rugan ayakkabılarımı istiyorken buldum birden bire kendimi...
çocukluğuma anlam katan, belki de masumiyetimin temsili diye betimlediğim anlamlar yüklediğim için...
küçükken mutlu olabildiğim, gördüğümde yüzümü gülümseten bir çok şeyden biri olduğu halde sadece kırmızı ve parlak oldukları için istiyorum onları geri...
hafızama kazınan gözlerimdeki kırmızı tutku için istiyorum
belki de..
Belki de yalnızca onları özlediğimi hissettiğim için istiyorum...
Özlemlerimin çocuksu çıkmazlarına takıldığım için belki de...

...:::TANURA:::...
30 EKİM 2007

İnsan bugün gülerek geçtiği bir yoldan yarın ağlayarak yol alabiliyor…

Bu günün kıymetini bilmek gerek ...
Doyasıya yaşayabilmek gerek diye düşünüyorum günü ve hayatı…
Şimdi nerden çıktı diyeceksiniz biliyorum çıktı işte bir yerlerden…
Belki ufak bir sıkıntı ya da bir konuşmanın yansıması oldu şuan yazdıklarım…
Düşündüm ve sorguladım bir an…
İnsan bugün gülerek geçtiği bir yoldan yarın ağlayarak yol alabiliyor…
Hayatında önemi olan herhangi bir şeyi yitirmiş olarak devam edebiliyor güne…
Yitik zaman dilimlerine geçiş yapabiliyor her şeyin mükemmel olduğu düşünülen o anda…
Her şey alt üst olabiliyor…

Ben diyorum ki düşmeden yanılgılara, hayatın kısa olduğunu bilincinde, pişmanlıklara ve keşkelere yer vermeden, hayatı geçiştirmeden içinizden geldiği gibi yaşayın…
Korkmadan…

...:::TANURA:::...
28 EKİM 2007

...:::BaKMa SeVDaLıSı:::...

Tıpkı benimde olduğum gibi
Derin derin bakarken buluyorum insanların yüzündeki çizgilere...
Düşünüyorum yüzlerindeki izlerin son bulduğu, bulacağı sonraları düşlüyorum...
Hangi acının kıvrımı bu diye düşünüyorum...
Hangi solgun ruhun hayat izleri diye....
Hangi aşkın acıyan yara izleri diye..
Kaç ömür tükketti diye düşlüyorum bazen...
Kaç ömrü tüketti !
Bakıyorum,
Bakmaya doyamadan izliyorum insanların yüzündeki derinlikleri...
Sonra dalgın vede solgun uyanıyorum dalışlarımdan
Daldığım derinlikteki kendi geçmişimden...

...:::Tanura:::...
20 EKİM 2007

26 Ekim 2007

...:::KoRKuYoRuM BeN:::...

İçimdeki bu sıkıntının daha çok büyüme ihtimalinin hep olmasından....
Korkmaktan...
Yitirmekten...
Yarınlardan ve yarınsızlıklardan...
Doymak bilmeyen insan silüetlerinden...
Oyunlarada saklanan gizli beceriksiz yaklaşımlardan
Yetiştirelemeyen zamanlardan...
Doyulamayan aşklardan...
Haketmeyen bitişlerden...
İnsanlardan ...
Saygıyı yitiren her bir canlıdan...
Ölümden...
Ölümsizlükten...
Her şeyi hissedebilen bu benliğimden...
Kendimden !!!
Kızgınlığımdan ...
Sakinliğimden...
Fırtına öncesi sessizliğimden...
Kurumuş yazlardan...
Susuz mevsimlerden...
Yağmayan yağmudan...
Sonsuz okyanuslardan...
Görememekten ...
Dokunanmamaktan
Hissedememekten...
Bir daha öpememekten...
Korkulara yenik düşmekten...
Gülmeyen suratlardan...
Göremeyen gözlerden...
Bakmayı bilmeyenlerden...
Sevmeyi bilmeyenlerden

26 EKİM 2007
...:::TANURA:::...

Kendi fotoğrafımı çekmek için sebeplerim

Şİmdi efendim bu bana sık sık sorulan sorulardan bir tanesinin cevabıdır ....
Sakın öyle yanlış anlaşılmasın öle ukelalık filan değildir zten ükela biride olduğum hiç söylenmez..
arada bazı saygısızlar çıkıp bir kaç laf etsede beni tanımadan etmeden onlar çokta mühim kişiler değildirler..
Sebeplerim dedik başlığa da evet , sebeplerim...

  1. Kendimi seviyorum
  2. Kendimi çekmeyi seviyorum
  3. Kendimi çekmeyi sevmeyi seviyorum
  4. Kendimi çok güzel buşuyorum ve hissediyorum
  5. Fotoğraf için iyi bir ürün (yanlış anlamayın kırmıyım kafanızı) olduğuma inanıyorum
  6. Kendimi güzel çektiğimi bildiğim için kendimi çekiyorum
  7. Kendimi en iyi kendim çektiğim için kendimi çekiyorum
  8. Kendim hep elimin altınada olduğum için
  9. En kolay bulabileceğim model kendim olduğum için

Evet sevgili arkadaşlar durum bundan ibarettir...
Sevgiler..
Saygılar..
Öpücükler möpücükler...

içsel bir yansıma işte

hangi dilde anlatırımki şimdi ben seni
geçmişi ve geleceği...
nerden başlaırm anlatmaya ve hangi senden başlarım
resmini karalamaya,
şarkını söylemeye...

hangi yoldan gelebilirimki sana
yapayalnız korkusuzca !
kendimce ve susuzluğumla...

hangi kapı sana açılır şimdi
hangi el sana uzanır...
ve ben hangi gözümle bakmalıyım artık sana..

.....

an şuan

...:::DÖNÜP BAKTIM :::...

Ne de çok sonbaharım oldu benim
Solan papatyalarım , sararan yapraklarım oldu....
Ne çok iklim geçti ruhumda
Kaç bahara iz sürdüm ve kaç sonbahrı geride bırakım...
Yapraklarımı döktüm,
Yeniden yeşillendim...

Dönüp baktım şöyle bir
geride bıraktığım mevsilerin kurayan topraklarına
Dönüp baktım..
yorgun baharlarıma, sonsuz uçurumlarıma ...
Okyanusumda batık gemilerime
Esir kaldığım zindanlara...

Şöyle bir geçtim,
yıkık dökük harabe şehrimden...
kuruyan topraklarımda yeni yeşermeye çalışan
papatyalarımdan,
ürkek bedenimden...
cesaretimden ve cesaretsizliğimden...

23 EKİM 2007
...:::TANURA:::...

Öylesine..

KANLI GÖMLEK, KANA BULANMIŞ ELLERİM VE AYNI KARANLIK GÖLGE...

Korkulu bir gecenin sabahındayım yine. Aynı kabusu gördüğümü anımsıyorum ve korkulu uyanışımı birazda olsa anlamlandıryorum...

Kanlı gömlek , kana bulanmış ellerim ve yine aynı karanlık gölge kabus adı altında rüyamda bana eşlik eden peşimi bırakmayan ...
Hangi cinayetin faili meçhulüyüm ya da kimin son düşüyüm bilmiyorum...

Titrediğimi farkediyorum !
Ansızın düşüncelerimin arasında bulduğum bir boşlukta kaçıyorum belki de titreyen bedenimdir bana yolu gösteren, kaçışlarımda yol sürebilen diye aklımdan geçiriyorum.
Sakinleştirmek için kendimi olağanüstü bir çaba sarfetmem gerektiğininse farkındayım ama o derinden gelmesi bekleneni kendim de nasıl yaratacağım bilmiyorum ...

Düşünüyorum, düşünüyorum...
Hala korktuğumu hissediyorum, bedenim hala çok soğuk...
Buz tutan ellerim ise kaskatı kesilmiş. Kaç gecedir aynı kabus da iz tutmanın yarattığı tuhaf etkiyle etrafıma bakınıyorum bir izi bir yol arıyorum...
Kendime soruyorum, sorguluyorum...
Hayalden öte bir gerçeğin yanılgısı olmasından şüphe edecek kadar korkuyorum artık...
Kendi soluk alışlarımdan bile ürker oluyorum bir an...
Nedenlerini düşünmeye koyuluyorum, açlıktan kıvranan ve bulanmaktandan kendini alıkoyamayan midemi ellerimle bastırıyorum ve vazgeçemediğim kahveye uzanıyorum ellerim hala titrediğini farkediyorum yarı yamalak hazırlıyorum, tadına bakıyorum bile ..
Dışarıda hüzünlü bir mevsim olduğunu anımsayarak ve her gün saatlerce dışarıyı izlemek ten haz aldığım tekli koltuğuma oturuyorum...
Kahvemi yudumluyorum ve “ne acı “ diye aklımdan geçiriyorum ama adındaki acılığı gidermek için suya tekrar uzanmaya üşeniyorum...
İçmeye devam ediyorum öylece...
Bir elimde düşlerim diğer elimde ise tadı ağzımı acıtan kahvemle koyuluyorum yeniden düşümeye...
Dışarda sarıya bulanmış bir mevsim diye içimden geçiriyorum...
En sevdiğim tonların bu mevsimde saklı kaldığını anımsıyorum...
Bütün şiiirlerimi bu mevsime adadığımı düşlünüyorum...
Bütün gidişleri bu solgun mevsimde yaşadığımı anımsıyorum yeniden...
Üzülüyorum içimde garip bir acının boğazıma kadar çıkıp orda düğümlendiğini hissediyorum !
Gözlerimde beliren ıslaklığın yüzümde süzülüşüyle dalıp gittiğim sonbahardan uyanıyorum !

Ve işte yeniden o karanlık kırmızı rüyayı düşünmeye ve yorumlamaya koyuluyorum..
Kendimce araştıryorum, soruyorum, sorguluyorum...
Yaşadıklarımı ve yaşattıklarımı düşünüyorum...
Belki de içimde bir şeyi sonlandırıyorum diye aklımdan geçiriyorum ama neyi sonlandırıyorum bilmiyorum hala, ya da bilmekten korkarak bimediğim düşüncesini benimsemeyi yeğliyorum aklımın bir ucundan kaçamak geçen bu düşüncede yoğunlaşıyorum...
Düşünüyorum, düşünüyorum.....

Akşam olmaya başlıyor ama olmasın istiyorum akşamlar sonrasının bir gece aralığı olduğunu biliyorum çünkü.sonrasında yine o karanlık rüyanın belireceğini ve yine buz kesmiş bedenimle, korkuyla uyanacağımı biliyorum...

Kanlı gömlek, kana bulanmış ellerim ve yine aynı karanlık gölge kabus adı altında rüyamda bana eşlik edecek peşimi bırakmayacak biliyorum ...

22 ekim 2007
..::TANURA::..

...:::İKİ KİŞİ OLMANIN AĞIRLIĞI:::...

Zordur birliktelikler, iki insanın ortak noktayı yakalaması ve ondan tek bir beden oluşturabilmek zordur…
Zordur kabullenmek yıllanmış alışkanlıkları, anlamak ve de sabırla beklemek zordur…
İnce çizgileri vardır, bazen göremediğin sınırları vardır (aşmaktan korktuğun)…
Bir bedene alışmak zordur, onu benimsemek ve onunla düşler kurmak zordur…
Alışkanlıklarını yönlendirmek ve artık iki kişi olduğunun bilincine varmak zordur…
Kolayda kabullenemediğimiz bir şeydir de bu…
Bir yerden başlamak gerektiğinin bilincine varırız ama nerden, nasıl, ne şekilde olması gerektiğine bir türlü kavrayamadığımız bir süreçtir bu ve sonrasında öylece kendi haline bıraktığımız bir zaman dilimine yansırız…
Sabrederiz, biliriz alışkanlıkların kolay değişmediğini ama aslında kişisel alışkanlıklara da son vermek değildir amacımız, sadece iki kişi olmanın bilincine varmaktır beklediğimiz ve beklettiğimiz…
İki kişi yürüyebilmenin zorluğunu, tek şemsiye altında ıslanmamayı, sevgiye olan ihtiyacı, dokunmanın verdiği hazzı, sese duyulan özlem ve bir telefon ardından aranmayı beklerken geçirilen sancılı dakikaların bilincine varılmasıdır beklediğimiz…
Dedim ya zordur birliktelikler, zordur alışmak, zordur alışkanlıklara yenilmeden sürdürmek ikili bu derin paylaşımı…

18 EKİM 2007
...:::TANURA:::...

Pekiler...Korkutan ve Sancıtan...

Bir kelime sadece tek bir kelime
Birçok şeyin ifadesi…
Altına sığdırılan anlamların çelişkisi…
Bir konuşmanın ardında yaşanan sessizliğin,
Altında birçok hüzün sığdırılmış, sığıştırılmış o son cümlesi…
Bir aşkın telaşlı kavgasının en kırgın ve solgun zamanlarının yetmeyen kelimelerinin yerine kullanılan son cümlesi…
Sen bana, ben sana ne zaman pekileri sunsak içsel kıvranışlarımızın tek belirtisi
Geçici susuşlarımızın ve öperek tazelenişlerimizin tek belirgin yansıması…

...:::Tanura:::...
17 EKİM 2007

28 Eylül 2007

ve şimdi sokaklar... sokaklar yalnızlığa çıkar...

ve şimdi sokaklar... sokaklar yalnızlığa çıkar...
hiç kalabalığa varmayan sokakları anımsadım birden
gidilen ve varılan hep yalnızlıktı...
hiç kalabalık masalarda son bulmayan akşam yemekleriydi
karşımda gölgem
kadehim yalnızlığa şerefe diyen bir avuntu
şarabım kırmızı
şarabım kan kırmızı
!!!

...:::TANURA:::...
28 EYLÜL 2007

Hayat Bazı İnsanların Kalbini Daha Çok Kırar

Birine, bir şeye önem verdikçe diye başlar cümleler...

bizi kıran hep insanlar değilmidir nede olsa ya da daha çok insan değilmidir demek daha doğru bir cümle olabilir belkide....

birini çok seversin, bazen birinide hiç sevmezsin tuhaf bir yanılgıdır bu ....
hayat bazı insanların kalbini daha fazla kırar çünkü ya camdan kalplere sahiptirler incinen, hemen bölünebilen ya da umursamaz insan silüetleridir ötesinde başka yanılgı yoktur
ve her zaman kırılgan olan taraftır incinen...
ne zaman birini çok sevmek istesen bir duvara çarpar insan
bazen aşılan bazense aşılması zor...

şimdi nerden çıktı çıktı işte bir yerlerden sormayın ...

...:::TANURA:::...

hayat bazı insanların kalbini daha cok kırar

...:::SEN VE BEN:::...

Sen ve ben
İki ayrı şehrin hikayesi gibi
yakın olan uzaklığımız...
birbirinden uzak ama birbirine öylesine yakın iki bencil ruh belki..
aydınlık sabahlardan geceye geçişler gibi belki ..
Ani ve soluksuz bir yağmurun bastırışı gibi,
Güneşli havaların yağmur bulutlarına bırakışı gibi belki
sen ve ben
eli kolu toz kir içinde kalmış bir serseri gibi belki..
belki de avunmasız bir çocuk gibi
Ya da akşamdan kalma bir sarhoş gibi
Kıyıda bin bir özlemle bekleyen, beklenen
bir sevdanın avuntusu ile
deniz duyduğu özlem arasında gidip gelen
bir denizci gibi belki de
Sen ve ben
İsmi konmayan
İsimlere sığdırılamayan
İsimlerde yol bulamayan iki sevdalı belki de

...:::TANURA:::...

Bu bir düşe ...
İsmi cismi olmayan bir boşluğa

MI ?

Şimdi ne desem uzak kalıyor
Boş avuntular gibi ellerimize yapışıyor
Yağmur durdu artık yağmıyor...!
Toprak kokusu gelmiyorum burnuma artık eskisi kadar
Yitirdiklerim duyularım mı ?
Yoksa yiten sadece apartman boşluklarındanki
kaçamak toprak sığıntıları mı ?
Yağmur hiç yağmayacak mı ?
İçimdeki bu tozdan bulutlar hiç dağılmayacak mı ?
Mi ler ..
Sorular...
Sorgular...

...:::TANURA:::...
26 EYLÜL 2007

GARİP BİR HÜZÜN

Sıkılgan bir gün, canım acımak ve acımamak arasında garip bir çizgide sanki...
İçimde hoyrat bir fırtına sanki...
İçimde hırçın dalga boylamı gibi....
gözlerimde garip karartılar
ve yarımyamaklak bir uykunun ardından
hafif sersem bir tebessüm acılı acısız...
garip bir serzeniş..

İçsel kıvranışlar

...:::BIRAK DAĞINIK KALSIN:::...

Bırak dağınık kalsın ellerin(m)
Yüzün(m), saçların(m)
Bedenini(mi) gizleyen yorgan bırak dağınık kalsın

Bırak dağınık kalsın eskiyen yüzün(m)
Ve avuntuların(m)
Düzensizliklerin(m)e yenik düşerek

Bırak dağınık kalsın
Ruhun(m)da ki delme çatma
Tavan aralığı hayallerin(m)

...:::TANURA:::...
25 EYLÜL 2007

...:::YARINA DAİR:::...

Yarına umutla bakarken buluyorum kendimi
bir eylül yağmurun da
Korkulu bir mazinin ürkekliğiyle
adımlar atmaya çalışıyorum
biraz daha sağlam biraz daha temkinli...
Uzanıyorum yeni bir ömre...
Döktüğüm yaprakları topluyorum bir bir
Ellerimi çizen cam kırıklarının büyüsünde...

...:::TANURA:::...
24 EYLÜL 2007


...

ve bir uçurum boyunda buluyorum kendimi
ansızın bir gün doğuşunda....
derin derin dalıyorum boşluğa
biraz ürkek...
korkuyorum
titrediğimi farkediyorum...
dudaklarıda bir mırıldanma farkediyorum
yine aynı şarkıyı yineliyorum...

...:::TANURA:::...
21 Eylül 2007

21 Eylül 2007

...:::ISLAK GECE:::...

Yorgun geçen ıslak bir gecenin sonun da yine yorgun bir sabah uyanılan...

Aklımda geceden kalma düşünceler hala.

Kafam hala karışık bedenim ve duygularım birbirbirine yenik...

Düşünüyorum sabahın ilk ışıkları ve dışarıda daha güne uyanmamış bir şehir nerdeyse...

Penceremden dalıyorum önümdeki geniş kırsal düzlüğe belkide şimdilerde görebileceğim tek ormansı yapıya. Yeşilin gizemine....

Sorgulamalara başladığımı farkediyorum kaldığım yerden kendimi ve farkediyorum aslında hiç ara vermediğime bu sorguya ...

Uyurken de defalarca uykudan uyanmamışmıydım sıçrayışlarımla diye içimden geçiriyorum...

Neydi uykularıma kadar sızan bu gerçek anlamaya çalışıyorum...

Düşünüyorum düşünüyorum düşlüyorum...

Ansızın irkiliyor bedenim vucudumu saran sıcaklıkla.

Önce garip bir ürperti korku halinde sonra ise sıcak bir güven duygusu hissediyorum bedenimde, tenimde gezinen el bütün korkusal ürpertilerimi alıp götürür gibi oluyor ve içine çekiyor usul usul içime çekiyorum usul usul...

Bir an düşlere dalıyorum dudaklarına dokundukça dudaklarımda kadife bir zaman dilimi uzanıyor ayaklarının ucuna kırmızı bir büyü başlıyor...

Bırakıyorum bedenimi yatağa ...

21 EYLÜL 2007
...:::TANURA:::...

16 Eylül 2007

MEVSİMLİK YALNIZLIK

Sicim gibi yağan bir yağmur var İstanbulun tozlu kalabalık yollarında
Kaygan zeminlere yerini bırakmış yorgun bir yaz mevsimi geride kalan, bırakılan, belkide unutulan...
Özlenen ise hınca hınç bir sonbahar ve turuncunun kontrastı...
Yaprak dökümü mevsimi adı altında kendini yenileyen mevsimler toplamı ....
İçimde ise koskocaman boşluklara yerini bırakan yalnız bir ömre iz süren derin derin yalnızlıklar...

28/08/2007
...Tanura...
Ümmühan Çifçi

ÜÇ NOKTA

Saklı kalan bir yalnızlık gibiydi...
Gittin saklı kalan yalnızlıklarımla başbaşa kaldım
Gittin kaybettiğim korkularımla başbaşa kaldım
Gittin kendimle başbaşa kaldım...
..

Sadece anlık içsel yankılar bu cümleler...
uzun süredir deprem olmuyor benliğimde
sessizlik hakim uyanışlarıma...
sonu tahminsiz bir bekleyiş şuanki..
geleceğe dair bir sızı hisseder gibiyim...

İFADE

Eskilerden

Elerimde yeni bir aşkın çizelgesini tutuyorum sorumsuzca geçmişin kapısını üzerine kapamadan....
Yol almaya çalışıyorum ama suratıma çarpan,iz bırakan,
bir nevi yeni başlayan serüvenimede elveda etmek zorunda kalıyorum…
Yanlış yapıyorum bir yer de ama yanlışın nerde olduğunu bulamıyorum…
Anlamıyorum bazen kendimi de …
Ne istiyorum sorusunu soruyorum kendime ya da nerde durmak istiyorum
Aslında bende bilmiyorum nerde durduğumu
Hayata nerden bakmak istediğimi belki de…
Belki de biliyorum ama anlatamıyorum kelimelerim de..
Belki de söylemekten korkuyorum bildiklerimi de….
Belki de burada asıl yanlış söyleyememekte …..
Karışığım…
Karışıyorum da gün geçtikçe..
Yaşanan ve yaşatılanın gölgesinde bir yerlerde ayak izlerim…
Ama artık hangi yoldan yürümem gerektiğini de bilmiyorum…
Kalabalığın ortasındayım ama kimim,neyim bilmiyorum..
Bildiğim bir şey varki oda sende gibiyim....
Tam karar veriyorum ben karar verdikçe ve üzerini yürüdükçe kararımın
su daha bir bulanıyor…
Ayak izlerim ise siliniyor….
Ve ben şimdi ne yapmalıyım bilmiyorum
Umursamaz tavırlar içerisine giremiyorum…
İnsanların yaptığı gibi maskelerde takınamıyorum …
Belki de solgun yüzümü saklamamdır bunlara,yaşananlara sebep olan…..
Belki de gizlememem kopan fırtınanın tenimdeki izlerini..
Belki de gizlememem suratıma yansıyışını…
Belki de kaçmamamdır aşk denen ürkeklikten herkes gibi …
Acılarım olsa da üzerine gidebilmemdir…
Belki de sorun bende değildir…
Belki de sorun kaçmaktadır….
belki de...

Tanura
Ümmühan çifçi
17 kasım 2005 21.27

SIZMAK HAYATININ ACITAN YERİNE

Bir andı
Elleri kana bulanan bir gecenin ardından bir düş gibiydin..
Dinen sisler ardında beliren...

Karanlıktı gökyüzü...
Huzur yakın gibiydi ama korkular hep ortalıkta bir yerlerde dolanmaktaydı..
Hep gidiceksin düşüncesiyle titreyen bedenim ve ruhumu huzursuz kılan o ne zaman bekleyişleriydi ...

Düşünmeden alınan kararların ardından yenik düşülen geçmişler...
Sancı dolu aşklar...
Acı dolu kıvranışlar...
Hazır olmaya hazırlanırken hazır olmadığının bilincine varıq,
vazgeçmek belki de yeniden yitirmekten...

Belki de hazır olmamaktan öte,
kaybetme korkusunun verdiği ürkeklikle
bu sefer giden olmak...
bilinç altından ruha sızan korkmalarda ...

Gidenin ardında yol gözleyen değilde yolu beklenen olmak giden olarak
Avutulmuş bir beden olarak sızmak hayatının acıtan yerine...

...TANURA...
Ümmühan ÇİFÇİ
NİSAN 2007

DURGUN SUDAKİ KÜÇÜK KIRMIZI BALIK

Durgun sudaki küçük kırmızı balık....

Durgun sularda isimsiz yüzen sahipsiz küçük kırmızı balık...
solungaçlarından aldığı oksijenle tutunan,
denizin büyüsüyle yanlızlığa meydan okuyan sahipsiz küçük kırmızı balık...

Sessiz sedasız ...
Durgun ve berark sularda kalabalık balık sürülerine özlem duyulası acımtırak bir gölge eşiliğinde denizin belki de okyanusun hayaliyle avkvaryum maviliğinde salınan yersiz ve yurtsuz küçük kırmızı balık...

Gün gelir bulur özgürlük...
Gün gelir bulur denizin tuzu kırmızı tenine ...

...TANURA...
Ümmühan ÇİFÇİ
31/03/2007
01:09

CAMDAN KADININ

Kelimelerim fotoğraflarıma, fotoğraflarım ise kelimelerime yansıdı...
Silinen silüetlerdi gölgelerimde saklı kalan ...
Ve gölgelerimde büyüttüğüm umutlarımdı...
Sararan ilkbaharlarımdın yazın yağan yağmurlarımda....

Düşüncesince geçirilmiş bir baharın, hayasızca harcanmış bir aşkın sonbahara vurumuydu aklımda gezinen her düşünce...
Dokunuşlarındaki tutarsızlıktı içimdeki sızının kanayan bir yaraya dönüşmesine sebep olan...

Elerimde ise derin izlerdi soluklarından kalan...
Ellerimin içine bıraktığın busede saklıydı masumiyetin,
Belkide alın yazımdaki kadersizliğiydi inanışlarım...
Bilmedin halbuki hiç bir zaman, her gidişinin içimde derin boşluklar yarattığını.
Bilmedin bende bıraktıklarının ve benden alıq götürdüklerinin ruhumdaki kemirgen düşüncesizliğini...
Bilemedin ruhumdaki turuncu saçlı çocuğun güneşsiz kuruyan bir toprak'a dönüşeceğini...
Bilemedin içimi ısıtanın turuncu gölgelerde saklı olduğunu...
Sen olduğunu...!
Ve bilemedin CAMDAN kadınının her gidişinde tuzla buz olduğunu..
Ve göremedin ruhumdaki cam kırıklarındaki yansımalarını...!

Hiç bilemedin ...
Hiç bilemeyeceksin...
Ve hiç göremeyeceksin cam(n) kırıklarımdaki yansımanı...!

23 Mart 2007
...Tanura...
Ümmühan ÇİFÇİ

BİZE NELER OLUYOR

Büyüyoruz büyüdükçe acıyı daha çok hissediyoruz, hissettikçe daha acımasızlaşıyoruz, acımasızlaştıkça ise daha çok kırıyoruz insanları ve kendimizi...

Bir duvar örüyoruz zamanla büyüdükçe duvarların üzerine yeni duvarlar ekliyoruz...
Kendimizi hapsediyoruz...!
Kendimizi korkularımızı saklıyoruz...!

Hep yeni başlangıçlar yapıyoruz ve hep aynı noktada buluyoruz kendimizi...
Hiç yeniden başlanmadığını farkediyoruz bizi biz yapanın geride bırakmaya çalıştıklarımız olduğunun farkına varıyoruz...

Eğer iyi bir geçmişse gerideki mutlu oluyoruz ama pişmalıklar varsa mutluluklardan daha çok üzüntüler varsa silmeye çalışıyoruz silinmesi imkansız benliklerimizi...

Geriye anlatılması zor olan,geriye yaşanılası zor bir gelecek bizleri bekleyen...
Kendimizle benliğimiz ve içimizde yaşattığımız benliklerle savaşacağımız bir gelecek bizi bekleyen..

Umudu yitirmemek dileğiyle....

Ümmühan ÇİFÇİ (TANURA)
11 Mart 2007
00:20

ANLAMIYORUM...!

Anlamıyorum yetmeyen kelimelerin sıradanlığında kaybolan zamanları...!

Anlamıyorum içimde büyüttüğüm kızımın alın yazısındaki buğulu gölgeleri...!

Anlamıyorum içimdeki boşlukların güne vurumlarını...!

Anlamıyorum içimde büyüttüğüm okyanusların derinliğinde yok olan sevdalarımı...!

Anlamıyorum düşlerimde saklı kalan izlerin peşinden gittiğim ve hiç hatırlayamadığım sonlarını...!

Anlamıyorum....!

Anlatamıyorum....!

Anlaşılamıyorum....!


Ümmühan ÇİFÇİ (TANURA)
08 Mart 2007
23:20

OLMAYAN AŞKA ÖZLEM DUYULUR MU ?

Neden olması ki ?

Hepimiz içimizde yaşattıklarımızla varız ve hepimiz içimizde bir çocuk büyütüyoruz,
bir kadın ve bir erkek yaşatıyoruz...
hepimiz hayaller kuruyoruz ve gizli sevdalar ekliyoruz hayallerimize...

İsteniln arzu ettiğimiz aşkları yaşatıyoruz benliklerimizde...
hepimiz ah işte şöyle br ilişkiyi yaşamıyı çok istiyorum cümlesini defalarca tekrarlıyoruz belkide...
Ve özlüyoruz bir türlü gelimeyen hayatımızı allak bullak edemeyen aşkı,aşklarımızı ...!

Bazen sadece ona tutunarak nefes alıyoruz,bazen ise ona tutunarak büyüyoruz ve öğreniyoruz..
Hepimiz aşığız aslında,
Hepimiz özlüyoruz aslında bir bir yaşamadığımız her anı....
Yaşamadığımız her aşkı...

Olmayan aşka özlem duyulur mu ?

Evet olmayan aşka özlem duyulur...!
Olmayan aşka aşık olunur...!

22 Mart 2007
...Tanura...
Ümmühan ÇİFÇİ

DÜŞ BAHÇELERİM

Dünya benim üstüme ben dünyanın üzerine gitmekteyim demiştim en son...
Şimdi bakıyorumda,
Değişen çokta fazla bir şey yok gibi …
Yerli yersiz garip bir sessizlik var tenimde…
Usul usul yaklaşmakta hüzün biliyorum…
Kelimelerin anlamsız kalacağı yepyeni başlangıçlara adım atmak üzereyim seziyorum…!
Fark ediyorum ellerimdeki titreyişin anlamsızlığından anlıyorum yeni bir yorgunlukla, yeni bir yükü omuzlayarak gelecek bahar doğan günlerime…
Ama kimsenin erişemediği, beklide erişemeyeceği düş bahçelerimdeyim
Düş bahçelerim de solumaktayım nefessizliğimi….!
Kaybedilen zamanlara inat kurduğum dünyamda gizli düş bahçelerimde saklı çocuksu saflığım…
Neşeli ilk baharlarım…!
Her dem yeni doğan güneşe umutla dalışlarım…!
Nefes alışlarım…!
Yeniden doğuşlarım...!

Dedimya Dünya benim ben Dünyanın üzerine gitmekteyim…
Sonu hayra yorulası bir geleceğe uzanmaktayım…!

Ümmühan ÇİFÇİ ( Tanura)
27/02/2007
22:36

DÜNYA BENİM BEN DÜNYANIN ÜZERİNE GİTMEKTEYİZ

Ruhum bugün kıqır (ters pe hehe) Kıqır duramıyorum yerimde ama ne yapacağımı da bilmiyorum..
Hani bazen olur ya içinizde bir bir şeyler hareket halindedir,
heyecan vardır tarifsiz bir korku ve sevinç...
kararışmıştır her şey herkes birbirine...
işte şimdi tam şu anda öyle bir havayı solumakta ruhum...
Sokaklara ç ı k ı p koşasım hatta çığlıklar atasım var...
Hatta bir oyun bahçesinde oyunlar oynayasım...
Ruhumda garip bir kopup gitme hissi var...

Dünya benim üstüme ben dünyanın üzerine gitmekteyim ..
Beni sevenler ve benim sevdiklerim...
Ruhumda sarsıntılar var...

26 Şubat 2007
....Tanura...
Ümmühan Çifçi

....

İçimi kemirmeye başlamıştı yalnızlık...
Ölüm gibiydi soğuk ve ıssız....
Ürkütücü bir sesti etrafa dağımakta olan...
Gizli bir hükmün yaptırımı gibiydi yalnızlıklarım......
Giden ve gidişlerde yok olan bedenimdi ...
Tutkulu yanan gece çıkmazların da....
Bir oluş, belkide bir yok oluş gibiydi hüzün.....
Hüznün....

ÖYLESİ BİR ANDI KELİMELERE VURULASI

Bir sondu başlangıçların ardına takılı kalan..
Olan olmayan her şeyin
Ve tutarsızlıklarla bezenmiş bir ömrün karantina gizlenimiydi aşk....
Elleri kolları bağı ...
Ömre ömür vuran,
Hınca hınç bir geçmişin gölgesinden bu günlere vuran.....

19/02/2007
11:40

Ümmühan ÇİFÇİ
...TANURA...

KAÇIŞ

Söylemeye cesaret edilemeyen kelimelere tanıklık etmemek üzere çekip gidiş ...

Vakti gelmiş ayrılıklara isim bulamamanın,

Verilen ve tutulamayan her bir söz için cümle kuramamakta saklı kaçış....

Ya da anlamlandıramamak hissedilenin ne olduğunu ..

Belki de bir umut kaçış

İsmi konamamış bir yalnızlık kaçış....

Belki de bir umut kaçış denilen gibi geri dönüşlere aralık bırakılan bir kapı kaçış...

......

21 temmuz 2006

15:54

MİSİN ?

Benler den bizlerden doğan ben misin ?

Yoksa yalnızlıkla yoğrulmuş yitik bir renk karmaşası mı ?

Hüznün bütün renklerini benimseyen bir gökkuşağı mı?

Ben misin ?

Benim sen olduğum kadar

Yoksa

Ölümü düşleyen bir düş gezgini mi ?

Sen misin ?

Beni sende sen yapan kadar

Yoksa ben misin ?

Beni sende ben yapan kadar...


Sen misin ?

Düş müsün?

Kendim misin?

BİZ OLAMAYIŞLARIMIZ

Yorgunum giden geminin puslu ayazında ...

Gidenin ardından geriye kalan uğultular sarmış dört bir yanı,
bir korku kaplamış bedeni bedenlerimizi.
Hasretler çeker gibi tüketmişiz paylaşımlarımızı yanlışlar yapmışız erken bir geleceğe farkında olmadan adımlar atmışız...
Birbirimizin olmayı denemişiz ama becerememişiz ruhları birire yansıtabilmeyi...
Erken bir yola açılmışız geçiktiğimizi bilmeden, gecikildiğini farkedemeden...

Yollardan ayağımıza takılan çakıl taşlarının ilk sendeleyişinde düşmüşüz
kör bir kuyunun yazgısıına...

Düşünmeye başlamışız sonra ne kadar benimse(me)mişiz aslında biz oluşlarımızı...
Neyin umudunu vermişiz korkak bedenlerimize ya da neyin umutsuzluğunu ki taşıyamamışız ağırlığını...

Şimdi asılı duran bir kaçış var paylaşımın orta yerinden bir yerden bir düğümün kopuşu var ...
Yok oluyor avuntularımız, benliklerimiz ve güne vurumlarımız...
Yok oluyor paylaşımlarımız.....
Birbirimize kattıklarımız ve aldıklarımız...
Siliniyor fotoğraflardan yüzlerimiz...
Şimdi yitip gidiyoruz yitik bir sonbahar hüznüyle ....

00:48
28 NİSAN2006
Ümmühan ÇİFÇİ( TANURA)

KENDİM

KENDİMİ nasıl dökebilirim cümlelere ki...?

Nerden başlaya bilirim anlatmaya bilmiyorum ya da insanın kendini nasıl cümlelere yansıtabilceğini ....
Aslında her kelime,her fotoğraf yansıtır insan ruhundaki gizli kalmış tutsaklığı ama yazmakta gerekiyormuş denilenin üzerine ...

Çeşitli isteklerim oldu gecen senelerim boyunca hayyaller de kurdum başı sonu belli olmayan bir düştede yaşadım.
Yazdım,çizdim,sese döktüm kelimelerde ....
Yalın bir oluşla keşfettim benliğimde gizli duran her şeyi şimdide sonrada yapmam gerektiği gibi...
Kaçında başarılara imza atım ya da nedir başarı kimilerince bilmiyorum ama hayatın kısa olduğunu yaşadıklarımın ise kar sayıldığını bilerek mutlu oluyorum aldığım nefesten ve hayatın bana kattıklarından....

Konservatuarla ilgili denemelerimden sora hayatın her zaman her yerde kağıdı ve kalemi,çizgileri ve yaratılması,tasarlanması gerek bir şeyler olduğunu bana kanıtlarcasına her adım atışımda önüme çıkarmasının ardından
Trakya Üni. Geleneksel Türk El Sanatları Bölümününe girdim bitirdikten sonra bölümümle ilgili yapacaklarımın malesef ki kısıtlı olduğunu anlayarak grafik eğitimleri almaya başladım ...
Şuan web(sayfa tasarımları) yapan bir kurumda çalışmaktayım
(öğrenmekteyim) ...

Fotoğraf çekmek seneler önce de ilgimi çekmesine rağmen engeller ve hayatın bazen ön göremediği durumlardan dolayı fotoğraf sanatıyla ilgili çalışmalar da bulunamamış olsamda artık vaktinin geldiğini hissederek bir şeyler yapmak için adımlar atmaya başladım ...

Yani anlayacağınız aslında pek bir şeyden haberi yok gibiyim(teknik anlamında)
Ama cesaretim var korkuların,yenilgilerin üzerine gidebilecek kadar.

Ümmühan ÇİFTÇİ
.........................

http://tanura.deviantart.com/