21 Nisan 2008

HAYAT DEVAM EDİYOR HADİ UYAN!

İçtiğim kahvenin tadı yok!

Ne tat alabiliyorum ne de vazgeçebiliyorum. Alamadığım tadın ötesinde koca bir fincan kahveyi ellerimin arasında hala tutuyor ve yudumluyor olduğuma ise şaşırıyorum...
Ne düşünüyorum ya da düşüncelerim içinde en çok hangisini önemsiyorum bilmiyorum, kendi kendime konuşup, sorgular ve sualler eşliğin de zamanı geçiriyor olmaktan ise garip bir huzursuzluk duyuyorum...
Yaratıcı cümleler eşliğinde kalemden kâğıda öylece uzanıyorum…
Çelişkilerin karamsar boşluğunu çevreleyen duvarlarda onda ona çarpıp dağıtıyorum yüzümü…
Kanatıyorum dudaklarımı!
Ve korkuyorum!
Korkularımın kucağından düşüyorum uykuya, bir kaçışa merhaba dercesine dalıyorum yitik zamana…
Yerli yersiz zamanlara uyuyor, gözlerimi tekrar kapamaya korktuğum kâbuslarla uyanıyorum!
Terlemiş bedenimde korkunun telaşıyla, ayaklarımda yere basmanın ürkekliği ile adımlar atıyorum parmak uçlarımda. Bir sağa, bir sola bakarak ilerliyorum, bir iz ensem de, nefesini gizleyen bir yalan gölge!
Düşümden kalma bir siluet ardım da…
Ayılmak istiyorum, bu korkunun telaşından kurtulmak ve yeniden tat almak istiyorum…
Gülümseyemediğim hayattan, tadını unuttuğum, kokusunda kaybolduğum kahvemden yeniden tat almak istiyorum!
Ve yeniden adım atmak istiyorum ve yeniden adım atıyorum…
Hayatın orta yerinde bir çığlığa eşlik etmek istercesine seri adımlarla yürüyorum kendime, içime!
Kimsenin giremediği gizli bahçeme!
Yalandan, yasaktan, çelişkiden uzak kokulu bahçeme…
Ve kendime fısıldıyorum
Hayat devam ediyor hadi uyan!

AVUTMAYACAK BEDENLERİMİZİ HİÇ BİR SEVİŞME!

Konuşmak isterken susmak, susmak isterken konuşmak...
Anlatmak ama anlatacak sözleri bulamamak, kifayetsiz kalan sözcüklerden anlamlar türetmek...
Kör, sağır bir yalnızlık hissiyatıyla bölünmek ikiye, kalmak arada hayat ve ölüm arasında ki o hassas noktada!
Ne desem yeri dolmayacak olan terk edişlerin virane sokakların da dolaşmak yetmeyecek bizlere...
Avutmayacak bedenlerimizi hiç bir sevişme!
Hiç bir yeni nefes seni bana, beni sana getirmeyecek…
Ve kimse bıraktığımız boşlukları doldurmayacak!
Eksik kalacak hep yarın ve yarına dair olan her şey de...
Elbet ki gülümseyecek hayat, soluksuz akıp giden adına zaman denen bu kavram unutturacak yarınlarda geçmişi bize bir nebzede olsa ve kanatmayacak yaraları ama hep izler aratacak ve anımsatacak birazda kendinden bir yetişme telâşesin de ki hayattan…
Ama yaşıyor olacağız!
Gideni geride bırakmayı öğrenmiş olacağız, birbirimizi özlerken yaşamayı da öğreneceğiz…
Hayat gidenin arkasından yas tutulmayacak kadar acımasız aktığını anladığımızda geç kalmammış olmayı dileyeceğiz…
Gelecek zaman avuntularından kendimize yeni yaşamlar türeteceğiz…
Gülümseyeceğiz, gülümseteceğiz…
Seveceğiz, sevileceğiz…

KALEMDEN KÂĞIDA

Sen yokken biriktirdim...
Sen gittiğinden bu yana bütün yaşanmışlıkları heybeme katıp çıkardığım dersleri süzdüm hayatımın süzgeç görevi gören zamanında.
Hayata dair ne çok yarın var diye düşündüm ertelediğim…
Elime kâğıdı alır almaz bıraktım düşünce nöbetlerinde acıtmayı canımı döküldü sonrasında her şey kalemden kâğıda…
Ne yazdığımı bilmeden yazdım öylece, geriye dönüp okumayı hiç göze alamadım!
İtiraflar biriktirdiğimin bilincinde olarak beklide sustum konuşmaktan korkarak…
Gözlerimi kapadım öylece,
Sessini duydum, çığlıkların ilişti kulak derinliğime acıttın canımı…
Bir kez daha hissettim yitirilmiş zamanlara duyduğumuz öfkenin karamsar boşluğunu…
Ellerimizde bırakılmış izlerden ibaret geçmişlerde nefessiz kaldığımızı…
Düşüncelerim durgun şimdi…
Sisli bir ayna belleğim, soluklarım kesik,
Damaklarımda kızıl bir kanın tadı!
Ellerimde aşkın tonları,
Düşümde her daim düşlediğin o kız çocuğu “saçları kıvırcık, rengi turuncu”
Düşümde ana rahmi boşluğunda sancıyan bir özlemin kanamalı rengi…
Avuntusu parmak uçlarımda tutuğum kalemden kâğıda dökülen süslü kelimelerden öte olmayan kızgın, kırgın yitik iklim düşleri…
Sorguya ve suale meyil vermeyen kaçak zaman kovalamaları…
Seni benim, beni senin ardına düşüren boğazda düğümlenmiş aşkın esareti…
Geçti biliyorum şimdi, dönüşü olmayan yollardan geçildi…
Anımsanmaması gereken her şey anımsadı yeniden…
Gözlerini gördüm son kez düşüm oldun,
Yeniden hapis oldum kurgusuz yarınlara meyil yalnızlıklara…
Yeniden hatırıma düştün, yeniden hatırına düştüm…
Sessin hala kulaklarımda,
Adım dudak aralığında fısıldadın…

SEYR - İ ALEM / SEVİLMEK İÇİN SEVİŞEN

parçalanmış sözler döküldü dudaklarının arasından
liğme lime edilmiş bir beden de öte bir şey değildi!
ellerinin arasında bir ömrü tutmuş, aralık kalan hayat penceresinden izliyordu seyr-i alemi...
kalem tutmayan elleri, görmeyi beceremediği gözleriyle yaşam vermeye çalışıyordu acıkmış ruhuna.
hüzne tok, mutluluğa, aşkla sevişilen gece esaretlerine aç olan ruhuna yaşam vermeye çalışıyordu.
öpülerek uyanılmadığı her sabah hayata öfkeyle bakan bir hayat kadınından öte görmüyordu kendini...
sevmek için sevişen insanlardan öteye gidememişti,
kendine acımaktan ise hiç vazgeçmemişti...
bir gece ansızın uyanmış ve etrafta bir rüzgar hissetmişti, bedeninde ansızın beliren bir telaş vardı sanki..
bütün bedeni harek ediyor, her şey yer değiştirip yenileniyordu...
içinde bir şey kımıldıyordu...
ansızın saplanan ağrılarla memelerine sarılırcasına kavrıyordu...
anlamsız değişikliğin ismini koymaktan ise korkuyordu!
aşksız bir sevişmeden sızan beden akıntılarının bir hayatı ona armağan etmiş olmasına ise hiç olanak vermiyordu.
bedeni aç olan adamlarla sevişen, aşkı hissetmeden içeri girip çıkan adamlardan, haz alınmayan sevişmelerden sızan bir bebeğe tahammülü olurmuydu bilmiyordu...
ağlıyor ağlıyor ağlıyordu...
gözleri kara!
hayata veda edecek kadar ise hiç vazgeçemiyordu hayattan..
istediğini yaşamamış olsada seviyordu aldığı nefesi...
bir kadındı,
sevilmek için sevişiyor, hiç bir sevişmede sevgiyi bulamıyor olmanın acısıyla kendinden nefret edip duş akıntısında saatlerce ağlıyordu!
ve o artık tad alamadığı ama sevmekten vazgeçemediği dünyaya yeni bir hayat veriyordu
anneydi...
hissetmeye meğilli!

---------------

gördüklerimden, duymayı bildiklerimden...