26 Aralık 2007

...::: HAYDİ ARTIK GÜLÜMSE :::...

Karanlık yorgun bir akşamın ardından zar zor uyunan gecenin sessizliğinde dalmıştım yarım yamalak uykuma…
Son zamanlarda anlamadığım birçok düşünceyle meşgul beynimin ve gece yarılarımda, uyku nöbetlerimde bile beni yalnız bırakmayacak kadar peşimde olan düşüncelerim…
Ansızın uyanıp onu da yapacaktım telkinleriyle yeniden uykuya daldığım gecelerim. Sanki hiç uyumuyor da uyanık geçen sabahlarda düşünce krizine girmiş gibi baka kalıyordum yüzümü kaçırdığım aynalarıma…
Her defasın da bana kendine gel artık diye bağıran, çığlıklarını bütün bedenimde hissettiğim aynalarımdan kaçırıyordum gözlerimin turuncu yansımalarını…
Bir şey anlatmaya çalışıyordu biliyordum ama görmeyi kabullenemeyeceğim bir şeyi göstermeye çalışacağından neredeyse emin gibiydim beklide henüz hazır değildim gerçeğin sancısına…
Bir süre daha bu yanılgının içinde ayaza vururcasına savrulmaktı isteğim…
Aklımdaki bu düşüncelerle, daldığım uykunun orta yerinde sıçrayan bedenimin korku dolu telaşıyla zar zor ettiğim sabaha ulaşmanın verdiği tuhaf mutlulukla açıyorum yeniden gözlerimi kaçırarak yüzleşemediğim aynalarımdan…
Sabah sabah yine aynı boşluğun ezgisine "sessizliğe" araladığım gözlerimle seyre dalıyorum geceden kalan izlerimi…
Etraf dağınık, vücudum da yine o tarifi olmayan dermansız ağrı!
Yerde dünden kalma alkol şişeleri ve etrafa saçılmış şarabım, karşımda yine yüzümü çevirmeye korktuğum eksik aynalarım...
Ne zaman baksam o solgun ve kırgın yüzümün yansımasına aldandığım bakışlarım…
Ve umarsız korkularım…
Sonrasında sorgulamalarım!
Ah çekişlerim, keşkelerim, hiç olmasaydı diyişlerim…
Neden bu kadar içtin ki diye kendime küfür edişlerim ve geçmeyen o baş ağrılarım…
Buğulu bakan gözlerim…
Umarsız sancılarım…
Sona doğru sürüklenişlerim…
Biraz korkarak biraz da isteyerek kendimden kaçışlarım…
Artık tükenmesi gerektiğinin bilincine vararak son demlerin hazını alarak yaşadığım avuntularım…
Aramaya çalıştığım ve bulmayı hiçbir zaman beceremediğim eksiklerim…
Noktalarım ve virgüllerim ama en çok soru işaretlerim…
Bir bulmacanın izini sürer gibi sözcüklerden geçmişi tamamlayışlarım…
Onlarım bunlarım…
Düşüncelerim, düşüncesizliklerim…
Doğrularım ve de yanlışlarım…
Ah evet diyerek bulduğumu sandığım cevaplarım…
Gebe kalamadığım yarınlarım…
Hoşça kal diyemediğim tüm sevgililerim…
… …

Farkındalıklarımın ardından silkelenen bedenimle birlikte cesaretimi ve tüm gücümü ayaklarıma ulaştırdığım dengede durabilmek adına doğrulduğum eğik başımı yukarıya çevirdiğim bir günün ardından…
Tutamadığım kelimelerim uzandığı yerin sen olmadığını anlıyorum…
Kendime uzanıyorum ben geçmişten bu yana bütün korkularıma uzanıyorum…
Hep kaçırdığım gözlerimi sorguluyorum ben…
Bitenleri değil bende bitemeyenleri sorguluyorum…
Arkadaşlarımı, dostlarımı…
Acılarımı ve mutluluklarımı sorguluyorum ben…
Yarım bıraktığım düşlerimi, ardından gitmediğim yarınlarımı, nadirde olsa duyduğum pişmanlıklarımı yaşadıklarım için değil de yaşamadığım her şey adına duyduğum pişmanlıklarımı…
Sözlerim acıtmasın canını(mı)(mızı)…
Cümlelerim kendime, cümlelerim kendi içimdeki yalnızlığıma…
Cümlelerim ağır aksak ilerleyen zamanın yanıltıcı gülümsemesine…
Cümlelerim kendi içimde veremediğim sonlarıma…
Haydi şimdi gülümse…
Çünkü zaman daraldı…
Yıllar bu denli rüzgar’a kapılırcasına ilerlerken, zaman bu denli hızlanırken ve kaçırılan her an bu kadar kıymetliyken

HAYDİ ARTIK GÜLÜMSE…

TANURA
26 ARALIK 2007
21:27

ACİZ OLAN İNSAN !

şimdi inanamadığım bir şeyi öğrendim belki de hiç bu denli yüzleşmemiştim bu gerçekle canımı sıktı birden bütün sinirlerim alt üst etti...

İnsanlar bir hayvanla ilişkiye girecek kadar nasıl adileşebiliyorlar, nasıl hayasızca böyle abuk davranışlar içerisinde nasıl bulunuyorlar anlamıyorum...
Zavallı hayvanın insanlara yaklaşamadığını anlattılar adım attıkça nasıl kaçtığını, elini uzattığında ne tepki verdiğini ve ben yıkıldım...

İnsan sen nasıl bir mahluksun...
tüylerim diken diken dinledim anlatılanları...
Ve ağladım canımı sıktı aynı havayı solduğun bütün aciz insan silüetlerinden...
Tiksiniyorum bütün soysuzlardan...
Anlayamıyorum insanların bu denlli aciz olabildiğini anlayamıyorum !
Sinirlerim alt üst ellerim titrer vaziyette dudaklarımı yiyorum sinirden...
Nefret ediyorum

...


Düşünceli gözlerle,
Kafası eğik dalmıştı büyümüş çocukluğuna…
Daha küçükken yerleşmişti hüzün gözlerine alabildiğine..
Bakamasa da gözleri,
Eğik boyun izinde gizliydi matemi…
Hak etmediği bir yaşamın gölgesinde yaşamak zorunda bırakılmıştı çocukluğunu…
Zordu yaşamak ve zordu dalmak düşüncesizce oynanan oyunun masumiyetine

Öylesi bir bayram günü

Bir bayram sabahına bile bayram edasıyla uyanılmayan bir günün içindeyim işte yeniden.
Neredeyse akşam oldu ve gün bitecek…
Sessiz, sakin ve sıradan bir Pazar günü edasın da geçen, bayram olmaktan uzak öyle garip bir günün yazgısındayım…

Düşünüyorum, geçen bayramdan bu bayrama yaşadıklarımı, kazandıklarımı ve kaybettiklerimi. Çizelgesini çıkartırcasına izliyorum evimin köşe bucak saklı kalmış kuytularında ki düşlerimi…
Kaç hayali sığdırdığımı sayılara vurmaya çalışıyorum, ellerimin hatta ayak parmaklarımın bile yetişemeyeceği kadar fazla hayali ertelediğimi, ertelemek, hatta unutmak zorunda bırakıldığımı hatırladım içim sızlamadı, canım acımadı dersem yalan olur
Yalan söyleyemem bilirsin sen beni yanaklarım kızarır o kocaman dediğin gözlerim bilmediğin bir uzağa öylece dalar gider anlaşılır her halimden söylediğim yalanlarım…
Sadece hafif bir kırgınlık işte bunları dilendire bilecek kadar iyiyim bugün…
Artık daha az ağlıyorum bedenime sızan özlem ağır basıyor bazen bir garip serzenişle sarsılıyorum ama iyi olmak için çabalıyorum…
Tıpkı seninde düşlediğin gibi…
Tıpkı olmama gerektiği gibi …

TANURA
21 ARALIK 2007

...::: AŞK BEDENİN HERYERİNDE :::...

Aşk bedenin bütününe dağılmıyorsa,
Ellerin onsuz üşümüyorsa,
Onu her gördüğünde ve o her yanından gittiğinde miden ağrımıyorsa,
Gözlerin onu ruhunu görmüyorsa,
Ellerin onun sıcaklığını hissedemiyorsa,
Bedenin onun bedenini, tenin onun tenini istemiyorsa,
Aklın sadece onu düşünmüyorsa,
Ayakların onun gittiği yöne gitmiyorsa,
Onsuz nefesin kesilmiyorsa,
yani bir bütün olamıyorsan o aşk değilldir zaten..
Aşk bütün bedene yayılan bir sihir gibidir...
Dokunulması imkansız garip bir kimyadır...

TANURA
19 ARALIK 2007
17:43

...::: SENİ KIRMAKTAN KORKARIM BEN :::...

Şimdi bir şeyler yazasım var ama seni kırmaktan korkuyorum ben...
Farketmeden kırılıp tuzla buz olmaktan korkuyorum...
Öyle özel ve değerlisin ki ve öyle anlamlısın ki hayatımın içinde...
Bütün yanlışlarımın ve de yanlışlarının üzerine çizdiğim çizgi ile silinir benim bütün sarhoşluklarım...

Benim içim senle dolu...
Bunu bil !
Aklıma geldikçe seni yazacağım ben...
Bunuda bil
:)

TANURA
19 ARALIK 2007
00:32

...::: SIZINTI :::...

Ilık bir meltem gibi başlayan bedenimi saran bir coşku gibiydi.
Heyecan veren garip bir ürpertiyle tüylerimi diken diken yapan bir yaklaşımla sızmıştın hayatımın en uysal yerine birden aniden...
Anlamamıştım hayatımın içine sızarkenki serzenişin bedenimde yarattığı depremi…
Bir heyecanla bin bir heves ve kıvılcımla kapılmıştım sıcağına...
Oysa ki sonsuzluk gibiydin ya da ben senin hep sonsuz bir düş olmanı düşlemiştim ki gelişindeki tutsaklıkla gitmek istediğini ve gittiğini fark edememiştim bile.
Belki de gidişindeki sebepsizliğini fark etmek istememiştim…
Belki de hep korkmuştum gideceğin zamanlardan.
Gitmek kelimesinin telaffuzundan korkmuştum hep...
Ne zaman gitmekten bahsetsen gelişlerden yol almıştım korkularıma yenik düşerek... Unuttuğum bir şey vardı biliyordum…
Bir yanılgı vardı bedenimde biliyordum…
Bir son vardı seziyordum…

Yanılsamalardan

...::: KENDİME GELİYORUM :::...

Parçalandım ve parçalara ayrıldım şimdi de dağılan parçalarımı toplayıp bir araya getiriyorum aynı olmayacak biliyorum hiç bir parça birbirini tam tutmayacak ama deniyorum !

Parçalarımın dağılmasına nasıl izin verdimse ve bunun için nasıl çaba gösterdimse dağılan parçalarımı toplamak içinde aynı çabayı göstereceğimi biliyorum.
Kendimi tanıyorum kimi zaman yanıltsam da düşlerimi !


14 Aralık 2007 12:27

11 Aralık 2007

BANA BİR DAHA HATIRLATMA

O günü bana bir daha hatırlatma...
En kırgın olduğum o zaman dilimini hatırlatma...
Yarının son kez olacağı o geceyi,
Ellerini son kez tutacağım,
Sıcaklığını son kez hissedeceğim o geceyi bana hatırlatma…
Koynun da öylece ağlarken ve bilirken,
Yarına dair son sevişmenin ağırlığını hissederken,
Yaşadığım o gecenin ayazını bana hatırlatma...
Nasıl soluktu, nasıl renksiz ve umarsızdı gece…
Nasıl bir küf kokusuydu etrafa yayılan...
Bu kokuyu bana bir daha hatırlatma
Ayakların(m)a batan can kırıkların(m)ı bana hatırlatma…
Hatırlatma uzaklaşan sesini…
Yitirdiğimiz sevginin pişmanlığını bana hatırlatma…
Yansımadığım hiç bir cümleni bana hatırlatma…
Beni içine sığdıramadığın hiçbir hikayeni bana hatırlatma…
İçine beni katmadığın hiçbir fotoğraf yansımasını bana hatırlatma…
O son geceyi…
O son sıcaklığı bana bir daha hatırlatma…
Unutayım…
Sileyim hafızamdan o son gecenin ayazını…
Bedenimi saran üşüten sıcaklığı…
Bana bir daha hatırlatma…

11 ARALIK 2007
00:15

SEVGİYDİ BELKİ DE


Sıkı sıkıya sarmalamıştı...
Bekli de en güvendiği dostuydu beyazın saflığana bürünen kuzusu…
Oyunlarına gölge düşüren yoksulluğun aksine,
Sevgiyle bağlanmıştı dost sıcaklığına...
Masum bir gölgeydi avuçlarındaki…
Çocuksu bir tebessümdü koskoca dünyasında ki yalnızlığı…
Sevgiydi tek gerçeği..
Sevgiydi belki de tek düşlediği...
Umarsızca...
Korkusuzca sevmekti belki de tek bildiği...
En iyi yapabildiği...
En çok sevdiği sevmekti belki de...

TANURA

FOTOĞRAF: Merdan Akbulut

...::: ÇEKMECELERİM :::...

Cümleler kurasım var bugün benim de karma karışık bütün çekmecelerim...
Hangisine uzansam elime yabancı bir mevsimin izi sürülüyor...
Çekiyorum; ellerime bulaşmış izler takip ediyor ruhumu...
Hangi dolabı açsam biz çıkıyoruz karşıma...
Katlı çamaşırlarda sen kokuyoruz...
Kayıtlara dokunuyorum beyaz yeni bir sayfaya beliriyorum,
senlerden ve benlerden kurulu cümleler oluşuyor...
Kağıtlara yazdığım isimler biz oluyoruz...

10 ARALIK 2007
TANURA

4 Aralık 2007

Canım acımıyor dersem yalan söylemiş olurum

Gülüp oynuyorum evet şen şakrat kahkahalar atıyorum neden bilmiyorum ama içimden gülmek geldiğinden mi yoksa acının başkalaşan bir yönü mü bu onu da bilmiyorum…

Tıpkı senin de bilmediğin gibi….

Canım acımıyor dersem yalan söylemiş olurum…

Bilirsin sevmem ben yalan söylemeyi, söyleyemem de…

Yanaklarım kızarır, kocaman gözlerim derin boşluklara dalarak uzaklaşır…

Şaşkınım sanırım biraz…

Kırgın, küskün ve de üzgünüm ister istemez ve biraz da yorgun…

Acılı ve ıslak bir gecenin ardından uyunamayan gecelerin yorgunluğu mu bu yoksa uyuduğumu sandığım yanılgının mı bu yorgunluk onu da bilmiyorum…

Kırık dökük bir mevsimdeyim şimdi…

Sonunu göremediğim bir yolda yürümekteyim…

İçimde acılar, içimde param parça olmuş can(m) kırıkları var dokunsan ellerine batacak kadar parçalanan bir ruh var karanlığına saklanmış, bir gölgenin avuntusuna gizlenmiş…

Şimdi ellerimde ne var diye düşünmeden edemiyorum…

Bana senden, bana bizden kalan ve sana benden (bizden) kalan ne var bilmiyorum…

Şimdi sorgu sırası bende yeni kurtulduğum bir sorgulamanın girdabına yeniden dalıyorum...

Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum…

Soruyorum kendime soruşturuyorum…

Farklı yollardan yürüyorum, bir oradan bir buradan, bir yukarıdan bir aşağıdan bakıyorum…

Bir bir düşünüyorum her bir cümleni, o var olanın eksiğini…

Elbet geçecek biliyorum…

Bu yağmur dinecek, sis çekilecek şehrimden…

Elbet güneş yeniden açacak ve yeniden gülümseyebileceğim ben hatırlamak istediğin gibi…

Ama daha zamanı var.

Bu kırık dökük mevsimin yeniden bahara dönmesine zaman var…

Kanayan avuçlarımdaki yaranın kapanması için ve kanın akmaması için biraz daha zaman var…

Hayat akıp giderken ve biz içinde oradan buraya savrulurken ister istemez ayak uyduruyoruz ya bize sunulana işte şimdi tam bu noktada alışma vakti tekrar yalınlığa…

01 ARALIK 2007

Güne yeni geçerken

BAŞKALARI İÇİN KENDİNİ YORANIM BEN

Büyüdükçe canım daha çok acıyor benim...
Dünyaya ilk geldiğim an bilmediğim bir boşlukta yüzdüğüm için ağladım...
Sonra acıkan karnım için ağladımve annemin memesine yapıştım büyük olasılıkla.
Sonra ıslanan altımın verdiği rahatsızlık için ağladım...
Zaman geçti ben biraz büyüdüm emeklemeyi öğrendim bu seferde emekleyerek ulaşamadığım her şey için ağladım...
Bebektim ve keşfediyordum ya bana ilginç gelen ama bana uygun olmayan, benim olmayacak her şey için ağladım...
Biraz daha büyüdüm ağzımdan kelimeler çıkmaya başladı ...
Etrafıma baktım herkes mutlu, bu sefer ulaşabilir sandım o hep ulaşamadığım ama çok istediğim oyuncak sandığım her bir nesneye onun için ağladım belki bir süre hiç sessimi çıkartmadım
gözümün içine bakarak benden duymak istedikleri anne ve bana kelimelsini söylememek için inat ettim...
Sonra biraz daha büyüdüm...
Oyunları, oyuncaklarımı keşvettim...
Onları kırmayı ve onları oraya buraya fırlatmayı öğrendim...
Sonra kırdığım her bir oyuncak için ağladım...
Sonra biraz daha büyüdüm...
Arkadaşlığı keşfettim annem tarafından götürüldüğüm bir park yeşilliğin de...
Bu seferde düşüşlerim başladı, kanayan yaralarım için ağladım...
Biraz daha büyüdüm paylaşmayı örenmem gerekti öğrenene kadar paylaşmak istemediğim bebeklerim için ağladım bu sefer de...
Sonra biraz daha büyüdüm içimden hep şunu geçirdim çocukken bile “”hayat ciddileşiyor mu ne””
Okumanın getirilerini anlayınca gizli gizli bunlar için ağladım..Kaçırdığım cizgi filmlerime, oyuncaklarımdan ve annemden ayrı kaldığım zamana biraz da. Kısa sürdü bu annesinin peşinden hiç ayrılmayan bir kız çocuğu olarak onu özlemem okul zamanların da kısa sürdü ...
Çabuk uyum sağladığım belirlendi herkes rahatladı..
Sonra okulu sevmeye başladığımı anladım ve su çiçeği olduğum da okuldan ayrı kaldığım her saat için ağladığımı farkettim sanırım biraz daha büyümüştüm ya da okulun bilincine erilşilen bir dönemeci geçmiştim ben...
Sonra aşık oldum daha doğrusu o zaman adını bile bilmediğim garip bir can acısına maruz kaldığımı hissettim ve bunun için ağladım (sanırım burda başladı ilk aşk yanılgım düğüm noktam )
Sonra seneler seneleri kovaladı...
Büyüdüm, büyüdüm....
Artık oyuncaklarım için ağlamıyorum...
Ağlamalarım o zaman ki masum ağlayışlardan çok daha farklı artık...
Eskiden beş dakika içinde unuttuğum acılarımın yerini alan kahkalar artık bu kadar kolay girmiyor ruhuma...
Acılarım değişken bir ruh hali olarak dönüyor bana üzülüyorum...
Evet kendimden daha hassasım etrafa biliyorum, kırmamak için hiç bir dengeyi kendini hırpalayanım ben....
Başkaları için kendini yoranım ben...
Evet ben hep gülümsüyorum...
Evet şimdi şen şakrat kahkahalarımı da atıyorum ama canım o gün olduğundan daha az yanmıyor sadece alışılan bir zaman dilimine sığıyorum o kadar...
Benim canım hep yanıyor sadece insanalrın gülümseyen bir yüz görmesini seviyorum ...
Bak işte yine kendim için değil gibi ama yok gülümsemeyi seviyorum ben...
Anlatabildim mi ?
Şimdi...

04 ARALIK 2007

ALIŞABİLECEK MİSİN (İZ) ?

Bugün dünden daha iyiyim...
Fiziken bedenim çöküşte hastayım ama ruhen daha iyiyim.
Daha net anlamlandırabiliyorum artık her şeyi...
Daha mantıklı düşünebiliyorum mesela...
Gözlerimin kızarıklığı geçti...
Makyaj yapabiliyorum yeniden...
Tırnaklarımı yeniden kırmızıya boyamaya cesaret edebiliyorum...
Yeni sayfalara yeni yeni şeyler yazabilecek kadar gücüm var mı bilmiyorum ama hiç kaybetmediğim cesaretim ve savaşma gücüm hala bedenim de ve ruhum da bunu biliyorum, bunu hisssediyorum...
Zaman geçiyor ve ben alışıyorum yeniden kendi yalnızlığıma...
Peki ya sizler (sen) (o) ...
Alışabilcekmisiniz kendi kendi yalnızlığınıza... yoksa zaten hep alışık olduğumuz bir yanılgımıydı her şey ...
sizin, senin, onun, senin savaşacak gücün(üz) var mı ?

04 ARALIK 2007

...::: YaSaK ZaMaNLaRa SıZaN AŞK :::...

O kocaman, iri gözlerini kısmış bana bakarken buluyorum karşımda ki tanımadığım bu gölgeyi.
Kalın dudaklarının arasından fısıldar gibi bir şeyler mırıldandığını fark ediyorum bir an telaş ve heyecan içinde gözlerimi kaçırıyorum, sonra bir yerden yeniden yakalanıyorum. Kaçırdığım gözlerim yine o dudak aralığına kilitlenircesine dalıyorum…
Yaklaştığını fark ediyorum usus usul, yavaş yavaş yaklaştığını fark ediyorum…
Her kaçırdığım göz seyrinde bir adım daha yakınıma geldiğini fark ediyorum, heyecanım biraz daha bedenimin sıcağını arttırırken ellerim biraz daha telaşlı ama sakinliğe odaklı uzanıyor sigara paketinin dikdörtgenine…
Kaçamak bir sigara çıkarıyorum içinden sanki tek kurtuluşum dumandaymış hissiyle ateş arıyorum ansızın.
İçimden geçiriyorum, “hay aksi! Biraz önce buradaydı, bu bu çok garip, utandığımı fark ediyorum” tam ateş arama telaşındayken kısık gözlerinin bir adımlık bile olmayan mesafeden bana bakıp elimdeki sigaraya uzandığını fark ediyorum, ateşi tutan ellerinin sigaramı tuttuğum elimin üzerinde ki sıcaklığını hissediyorum…
Gülümsüyorum ister istemez, yanaklarımın kızardığının farkına varmak bile istemiyorum…
Sonra yeniden uzaktan kısık olan gözlerin yeşiline dalıyorum öylece...
İçimden anlık hayaller kuruyorum…
Bir aşk masalı yazıyorum aniden kendime kızarak ayılıyorum ve hatırlatıyorum kendime yeniden aşkın benim için yasak bir meyve olduğunu…
Ayılıyorum !
Sessini duyuyorum…
O olgun ses tonunun, kelimelerin oluşturduğu her bir cümlenin bedenimi ve ruhumu sardığını, içkinin de etkisinin gösterdiğini farkına varıyorum ama o ana kadar hiçbir tesir göstermeyen kan kırmızı şarabın birden bütün bedenimi altüst edişini anlamlandırmıyorum…
Eli bedenimde! Ellerini hissediyorum
Karşı koyamıyorum bu sıcaklığa…
Ne yapmalıyım ya da bir şey yapmalı mıyım bilmiyorum…
Ya da yapmak istiyor muyum onu da anlayamıyorum…
Kendimi bırakıyorum, beynim uyuşuk, bedenim sıcak ve bedeni sıcak…
Bu sıcak bedene dokunma hissiyle ve dudaklarının kalınlığında boğulma rüyasıyla dilimi dudaklarımda gezdirdiğimi fark ediyorum, gizlenmeye çalışsam da fark ettiğini anlayarak bu çabamdan da vazgeçiyorum…
Sesi yankılanıyor kulaklarım da, boynumda ılık bir dudak izi beliriyor bir anda karşı koyamıyorum…
Elleri belimde, elleri bedenimin bel arası çıplaklığında gezindiğini fark ediyorum…
İçimden geçiriyorum, kendime kızıyorum, kendime çığlıklar atıyorum “ne yapıyorum ben, neyim var” diye defalarca soruyorum…
Cevapsız sorularıma yenilerini de katmış olarak çoğalıyorum…
Gecenin nasıl ilerleyeceğini içimden geçiriyor ve kendime soruyorum ”ihtimaller sıralıyorum” …
İsmimi soruyor söylüyorum ismini sormayı aklımdan bile geçmiyor…
Bir rüyamı bu diye kendime soruyorum, ayılmaya çalışıyorum…
Bir rüya mı bu ?
Neden bu kadar güzel ve kusursuz ki bu temas diye soruyorum…
Titriyor bedenim hissediyorum, ve hissediyor biliyorum…
Daha sıkı sarıyor titreyen bedenimi…
Yüzümü iyice kendine doğru çeviriyor…
Gelecek olan yaklaşımdan çekinerek bakıyorum gözlerine…
Ve ansızın dudaklarını hissediyorum dudaklarımın kemirgen ayazında…
Bırakıyorum kendimi öylece ikliminin sıcaklığına…
Uzun uzun öpüyor(um), sona yaklaştıkça daha çok heyecanlanarak bırakıyorum kendimi bu oyunun esaretine…
Dokunmaktan, dokunulmaktan korkmayarak öpüyorum bende sıcaklığında ısındığım bu gölgenin denizini…
Ansızın duruyoruz!
Bir sessizlik oluyor anlamlandıramadığım…
Sağır eden sessizlik, zaman dilimine kısa benim ruhuma uzun gelen bir sessizlik…
Aniden ellerimi kavrıyor!
Ve sımsıkı tutuyor apar topar, koşar adım çıkıyoruz sokak aralığına öylece…
Tanımadığım bilmediğim bu adamın peşi sıra gidiyorum sorgusuz ve sualsizce…
Bir hayali yaşarcasına bırakıyorum kendimi zamanın akışına…
Arınarak bütün korkularımdan, soyunarak bütün tabularımdan bırakıyorum kendimi tutkunun ve de aşkın kimyasında bilmediğim yarınlara…

…::: TANURA :::…
03 ARALIK 2007

Not: Devamını yazmayacağım sonu hep acıdır ya aşkların…
Nasıl isterseniz öyle sonlandırasınız diye böyle yarım bırakacağım…
Tatmini olan aşklara merhaba diyene kadar…

...::: BENİM SEVGİM İNSANI YORAR :::...

Benim sevgim insanı yorar…
İçimden geldiği gibi severim ben,
İçimden geldiği gibi sevdim ben hepinizi…
Ne fazla ne eksik...
Sadece sevdim sorgusuzca…
Bağıra çağıra sevdim ben hepinizi…
Sevdiğimi söylemekten kaçınmadan bağırdım gördüğüm her yerde sevgimi…
Yanımda olduğunuz kadar, yanınız da olduğum kadar çok sevdim ben sizleri…
Kiminize yapmacık göründü, kiminize içten…
Kiminiz anladı içtenliğimi yürüdü benimle aynı yolda…
Ezgilerime eşlik etti…
Canım yandı, yaram kanadı, elleriyle kanayan yarama ellerini bastı…
Gözlerimden yaşlarım süzüldü elleriyle gözlerimden süzülen yaşları silmekten kaçınmadı…
Kiminiz ise fark edemedi içtenliğimi uzaklaştı zamanla benden…
Yapmacık samimiyetlerle laf olsun diye arada bir hatırımı sordu o kadar…
Şimdi kendimi birden bu gerçeğin içinde yüzleşirken buldum ben birden…
Yanımda olan, olmaya çalışan herkesi…
Cümlelerini benle paylaşan uzakta da olsa elini uzatan,
Uzatabilen herkesi çok çok seviyorum ben…
Özellikle Uyumayan şehrime uyumayanıma
Sırtımı dayadığım akasya gövdesine akasyama (canımsın)
Arada şehirler olsa da, yollar geçsen de, her yer de beni yalnız bırakmadığını hissettiğim Serpilme…(sweet drop) ve benimle yol alan tüm sevdiklerime teşekkür ederim…

Çok teşekkür ederim…

…::: TANURA :::…
01 ARALIK 2007

... YA DA ...

Ya ellerim yanlış bir yöne uzandı,
Ya da yollar birbirine karıştı...
Ya gün doğmak üzere,
Ya da doğmamak üzere battı…
Ya sabahlar yeniden doğacak yarınlara taptaze,
Ya da zamanın getirdiği alışkanlıkla biz yenileneceğiz…
Ya umut edeceğiz,
Ya da umut etmeyi yeniden öğreneceğiz…

...::: TANURA :::...
01 ARALIK 2007

...::: BELKİ DE :::...

şuan parçalı bulutlu her yer...
güneş neredeyse gözükmüyor...
yarına ya güneş açacak
ya da şehrimi sis kaplaycak..
acı kol gezecek dünyam da ...
belki ellerim tutmayacak,
gözlerim eskisi kadar net görmeyecek.,
dokunmak çekici gelmeyecek...
beli bir süre küseceğim hayata...
güneş parlamayacak eskisi gibi...
belki olmayacağım da bir süre...
belki de tam tersi olacak yeniden gülümseyeceğim
güneşin parlaklığını hiç yitirmeyeceğim...
ve belki de ben hiç yenilmeyeceğim...

28 KASIM 2007
Öğlen civarları...

GEÇİKMİŞ BLOG...DEVAMI YAZIMDA...
ERTESİ GÜNE UYANIŞTA