Karanlık yorgun bir akşamın ardından zar zor uyunan gecenin sessizliğinde dalmıştım yarım yamalak uykuma…
Son zamanlarda anlamadığım birçok düşünceyle meşgul beynimin ve gece yarılarımda, uyku nöbetlerimde bile beni yalnız bırakmayacak kadar peşimde olan düşüncelerim…
Ansızın uyanıp onu da yapacaktım telkinleriyle yeniden uykuya daldığım gecelerim. Sanki hiç uyumuyor da uyanık geçen sabahlarda düşünce krizine girmiş gibi baka kalıyordum yüzümü kaçırdığım aynalarıma…
Her defasın da bana kendine gel artık diye bağıran, çığlıklarını bütün bedenimde hissettiğim aynalarımdan kaçırıyordum gözlerimin turuncu yansımalarını…
Bir şey anlatmaya çalışıyordu biliyordum ama görmeyi kabullenemeyeceğim bir şeyi göstermeye çalışacağından neredeyse emin gibiydim beklide henüz hazır değildim gerçeğin sancısına…
Bir süre daha bu yanılgının içinde ayaza vururcasına savrulmaktı isteğim…
Aklımdaki bu düşüncelerle, daldığım uykunun orta yerinde sıçrayan bedenimin korku dolu telaşıyla zar zor ettiğim sabaha ulaşmanın verdiği tuhaf mutlulukla açıyorum yeniden gözlerimi kaçırarak yüzleşemediğim aynalarımdan…
Sabah sabah yine aynı boşluğun ezgisine "sessizliğe" araladığım gözlerimle seyre dalıyorum geceden kalan izlerimi…
Etraf dağınık, vücudum da yine o tarifi olmayan dermansız ağrı!
Yerde dünden kalma alkol şişeleri ve etrafa saçılmış şarabım, karşımda yine yüzümü çevirmeye korktuğum eksik aynalarım...
Ne zaman baksam o solgun ve kırgın yüzümün yansımasına aldandığım bakışlarım…
Ve umarsız korkularım…
Sonrasında sorgulamalarım!
Ah çekişlerim, keşkelerim, hiç olmasaydı diyişlerim…
Neden bu kadar içtin ki diye kendime küfür edişlerim ve geçmeyen o baş ağrılarım…
Buğulu bakan gözlerim…
Umarsız sancılarım…
Sona doğru sürüklenişlerim…
Biraz korkarak biraz da isteyerek kendimden kaçışlarım…
Artık tükenmesi gerektiğinin bilincine vararak son demlerin hazını alarak yaşadığım avuntularım…
Aramaya çalıştığım ve bulmayı hiçbir zaman beceremediğim eksiklerim…
Noktalarım ve virgüllerim ama en çok soru işaretlerim…
Bir bulmacanın izini sürer gibi sözcüklerden geçmişi tamamlayışlarım…
Onlarım bunlarım…
Düşüncelerim, düşüncesizliklerim…
Doğrularım ve de yanlışlarım…
Ah evet diyerek bulduğumu sandığım cevaplarım…
Gebe kalamadığım yarınlarım…
Hoşça kal diyemediğim tüm sevgililerim…
… …
…
Farkındalıklarımın ardından silkelenen bedenimle birlikte cesaretimi ve tüm gücümü ayaklarıma ulaştırdığım dengede durabilmek adına doğrulduğum eğik başımı yukarıya çevirdiğim bir günün ardından…
Tutamadığım kelimelerim uzandığı yerin sen olmadığını anlıyorum…
Kendime uzanıyorum ben geçmişten bu yana bütün korkularıma uzanıyorum…
Hep kaçırdığım gözlerimi sorguluyorum ben…
Bitenleri değil bende bitemeyenleri sorguluyorum…
Arkadaşlarımı, dostlarımı…
Acılarımı ve mutluluklarımı sorguluyorum ben…
Yarım bıraktığım düşlerimi, ardından gitmediğim yarınlarımı, nadirde olsa duyduğum pişmanlıklarımı yaşadıklarım için değil de yaşamadığım her şey adına duyduğum pişmanlıklarımı…
Sözlerim acıtmasın canını(mı)(mızı)…
Cümlelerim kendime, cümlelerim kendi içimdeki yalnızlığıma…
Cümlelerim ağır aksak ilerleyen zamanın yanıltıcı gülümsemesine…
Cümlelerim kendi içimde veremediğim sonlarıma…
Haydi şimdi gülümse…
Çünkü zaman daraldı…
Yıllar bu denli rüzgar’a kapılırcasına ilerlerken, zaman bu denli hızlanırken ve kaçırılan her an bu kadar kıymetliyken
HAYDİ ARTIK GÜLÜMSE…
TANURA
26 ARALIK 2007
21:27