14 Haziran 2016

Sayıklamalar...

Aklıda gidip gelir insanın ya, bütün yaşamışlıklarından uzak, bilmediği bir şehirde uyanmak, bilmediği yollarda yürümek, bilmediği bir denizde yüzmek, bilmediği bir gökyüzüne bakmak, bilmediği her şeyde de kaybolmak gibimidir?

Bir sürü şey anlatıp durur insan bildikleri ve bilmedikleri üzerine uzun uzun konuşmayı da sever ayrıca... Birdenbire bir şair, mühendis, doktor... her şey olabilir...
Ne çok şey sanır insan kendini! 
Övgülerin baş tacı, hayatın yaşam pınarı sanki! Her şeyin temel noktasıymış gibi davranır, suyun, havanın, ateşin ve toprağın... Sanki her şey onun için var olmuştur... Ne derse o, ne isterse o oluvermek zorundaymış gibi dünya! 
Bencil ve öfkenin kimyasında, iyilikten, güzellikten ve empatiden her gün bir adım daha uzaklaşırken nerden bilecek ki bencilliğinin mahvettiklerini! 

Herkes bir koşuşturmanın içinde kaybolup gidiyorken yaptığımız hataların farkına varmadan aynı hataları başkaları yaptığı için onlara kırılıp darılıyorken... aynısı yaptığımızı neden fark etmiyoruz... Hepimizin aynı boşlukta savrulduğunu neden göremiyoruz... Hepimizi aynı şeyi isteyip neden hiç birimiz sahip olamıyoruz? 

Bir çok soru geçiyor aklımdan kendimin bile cevap veremediği... 
Kendime(mize) bile bu kadar yabancılaşmışken bir başkasının varoluşunun gerçekliğine nasıl inanmam(ız) bekleniyor ki...

....
 




Hiç yorum yok: