Aklıda gidip gelir insanın ya, bütün yaşamışlıklarından uzak, bilmediği bir
şehirde uyanmak, bilmediği yollarda yürümek, bilmediği bir denizde yüzmek,
bilmediği bir gökyüzüne bakmak, bilmediği her şeyde de kaybolmak gibimidir?
Bir sürü şey anlatıp durur insan bildikleri ve bilmedikleri üzerine uzun
uzun konuşmayı da sever ayrıca... Birdenbire bir şair, mühendis, doktor... her
şey olabilir...
Ne çok şey sanır insan kendini!
Övgülerin baş tacı, hayatın yaşam pınarı sanki! Her şeyin temel noktasıymış
gibi davranır, suyun, havanın, ateşin ve toprağın... Sanki her şey onun için var
olmuştur... Ne derse o, ne isterse o oluvermek zorundaymış gibi dünya!
Bencil ve öfkenin kimyasında, iyilikten, güzellikten ve empatiden her gün
bir adım daha uzaklaşırken nerden bilecek ki bencilliğinin
mahvettiklerini!
Herkes bir koşuşturmanın içinde kaybolup gidiyorken yaptığımız hataların
farkına varmadan aynı hataları başkaları yaptığı için onlara kırılıp
darılıyorken... aynısı yaptığımızı neden fark etmiyoruz... Hepimizin aynı
boşlukta savrulduğunu neden göremiyoruz... Hepimizi aynı şeyi isteyip neden hiç
birimiz sahip olamıyoruz?
Bir çok soru geçiyor aklımdan kendimin bile cevap veremediği...
Kendime(mize) bile bu kadar yabancılaşmışken bir başkasının varoluşunun
gerçekliğine nasıl inanmam(ız) bekleniyor ki...
....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder