21 Nisan 2008

KALEMDEN KÂĞIDA

Sen yokken biriktirdim...
Sen gittiğinden bu yana bütün yaşanmışlıkları heybeme katıp çıkardığım dersleri süzdüm hayatımın süzgeç görevi gören zamanında.
Hayata dair ne çok yarın var diye düşündüm ertelediğim…
Elime kâğıdı alır almaz bıraktım düşünce nöbetlerinde acıtmayı canımı döküldü sonrasında her şey kalemden kâğıda…
Ne yazdığımı bilmeden yazdım öylece, geriye dönüp okumayı hiç göze alamadım!
İtiraflar biriktirdiğimin bilincinde olarak beklide sustum konuşmaktan korkarak…
Gözlerimi kapadım öylece,
Sessini duydum, çığlıkların ilişti kulak derinliğime acıttın canımı…
Bir kez daha hissettim yitirilmiş zamanlara duyduğumuz öfkenin karamsar boşluğunu…
Ellerimizde bırakılmış izlerden ibaret geçmişlerde nefessiz kaldığımızı…
Düşüncelerim durgun şimdi…
Sisli bir ayna belleğim, soluklarım kesik,
Damaklarımda kızıl bir kanın tadı!
Ellerimde aşkın tonları,
Düşümde her daim düşlediğin o kız çocuğu “saçları kıvırcık, rengi turuncu”
Düşümde ana rahmi boşluğunda sancıyan bir özlemin kanamalı rengi…
Avuntusu parmak uçlarımda tutuğum kalemden kâğıda dökülen süslü kelimelerden öte olmayan kızgın, kırgın yitik iklim düşleri…
Sorguya ve suale meyil vermeyen kaçak zaman kovalamaları…
Seni benim, beni senin ardına düşüren boğazda düğümlenmiş aşkın esareti…
Geçti biliyorum şimdi, dönüşü olmayan yollardan geçildi…
Anımsanmaması gereken her şey anımsadı yeniden…
Gözlerini gördüm son kez düşüm oldun,
Yeniden hapis oldum kurgusuz yarınlara meyil yalnızlıklara…
Yeniden hatırıma düştün, yeniden hatırına düştüm…
Sessin hala kulaklarımda,
Adım dudak aralığında fısıldadın…

Hiç yorum yok: