26 Ekim 2007

...:::KoRKuYoRuM BeN:::...

İçimdeki bu sıkıntının daha çok büyüme ihtimalinin hep olmasından....
Korkmaktan...
Yitirmekten...
Yarınlardan ve yarınsızlıklardan...
Doymak bilmeyen insan silüetlerinden...
Oyunlarada saklanan gizli beceriksiz yaklaşımlardan
Yetiştirelemeyen zamanlardan...
Doyulamayan aşklardan...
Haketmeyen bitişlerden...
İnsanlardan ...
Saygıyı yitiren her bir canlıdan...
Ölümden...
Ölümsizlükten...
Her şeyi hissedebilen bu benliğimden...
Kendimden !!!
Kızgınlığımdan ...
Sakinliğimden...
Fırtına öncesi sessizliğimden...
Kurumuş yazlardan...
Susuz mevsimlerden...
Yağmayan yağmudan...
Sonsuz okyanuslardan...
Görememekten ...
Dokunanmamaktan
Hissedememekten...
Bir daha öpememekten...
Korkulara yenik düşmekten...
Gülmeyen suratlardan...
Göremeyen gözlerden...
Bakmayı bilmeyenlerden...
Sevmeyi bilmeyenlerden

26 EKİM 2007
...:::TANURA:::...

Kendi fotoğrafımı çekmek için sebeplerim

Şİmdi efendim bu bana sık sık sorulan sorulardan bir tanesinin cevabıdır ....
Sakın öyle yanlış anlaşılmasın öle ukelalık filan değildir zten ükela biride olduğum hiç söylenmez..
arada bazı saygısızlar çıkıp bir kaç laf etsede beni tanımadan etmeden onlar çokta mühim kişiler değildirler..
Sebeplerim dedik başlığa da evet , sebeplerim...

  1. Kendimi seviyorum
  2. Kendimi çekmeyi seviyorum
  3. Kendimi çekmeyi sevmeyi seviyorum
  4. Kendimi çok güzel buşuyorum ve hissediyorum
  5. Fotoğraf için iyi bir ürün (yanlış anlamayın kırmıyım kafanızı) olduğuma inanıyorum
  6. Kendimi güzel çektiğimi bildiğim için kendimi çekiyorum
  7. Kendimi en iyi kendim çektiğim için kendimi çekiyorum
  8. Kendim hep elimin altınada olduğum için
  9. En kolay bulabileceğim model kendim olduğum için

Evet sevgili arkadaşlar durum bundan ibarettir...
Sevgiler..
Saygılar..
Öpücükler möpücükler...

içsel bir yansıma işte

hangi dilde anlatırımki şimdi ben seni
geçmişi ve geleceği...
nerden başlaırm anlatmaya ve hangi senden başlarım
resmini karalamaya,
şarkını söylemeye...

hangi yoldan gelebilirimki sana
yapayalnız korkusuzca !
kendimce ve susuzluğumla...

hangi kapı sana açılır şimdi
hangi el sana uzanır...
ve ben hangi gözümle bakmalıyım artık sana..

.....

an şuan

...:::DÖNÜP BAKTIM :::...

Ne de çok sonbaharım oldu benim
Solan papatyalarım , sararan yapraklarım oldu....
Ne çok iklim geçti ruhumda
Kaç bahara iz sürdüm ve kaç sonbahrı geride bırakım...
Yapraklarımı döktüm,
Yeniden yeşillendim...

Dönüp baktım şöyle bir
geride bıraktığım mevsilerin kurayan topraklarına
Dönüp baktım..
yorgun baharlarıma, sonsuz uçurumlarıma ...
Okyanusumda batık gemilerime
Esir kaldığım zindanlara...

Şöyle bir geçtim,
yıkık dökük harabe şehrimden...
kuruyan topraklarımda yeni yeşermeye çalışan
papatyalarımdan,
ürkek bedenimden...
cesaretimden ve cesaretsizliğimden...

23 EKİM 2007
...:::TANURA:::...

Öylesine..

KANLI GÖMLEK, KANA BULANMIŞ ELLERİM VE AYNI KARANLIK GÖLGE...

Korkulu bir gecenin sabahındayım yine. Aynı kabusu gördüğümü anımsıyorum ve korkulu uyanışımı birazda olsa anlamlandıryorum...

Kanlı gömlek , kana bulanmış ellerim ve yine aynı karanlık gölge kabus adı altında rüyamda bana eşlik eden peşimi bırakmayan ...
Hangi cinayetin faili meçhulüyüm ya da kimin son düşüyüm bilmiyorum...

Titrediğimi farkediyorum !
Ansızın düşüncelerimin arasında bulduğum bir boşlukta kaçıyorum belki de titreyen bedenimdir bana yolu gösteren, kaçışlarımda yol sürebilen diye aklımdan geçiriyorum.
Sakinleştirmek için kendimi olağanüstü bir çaba sarfetmem gerektiğininse farkındayım ama o derinden gelmesi bekleneni kendim de nasıl yaratacağım bilmiyorum ...

Düşünüyorum, düşünüyorum...
Hala korktuğumu hissediyorum, bedenim hala çok soğuk...
Buz tutan ellerim ise kaskatı kesilmiş. Kaç gecedir aynı kabus da iz tutmanın yarattığı tuhaf etkiyle etrafıma bakınıyorum bir izi bir yol arıyorum...
Kendime soruyorum, sorguluyorum...
Hayalden öte bir gerçeğin yanılgısı olmasından şüphe edecek kadar korkuyorum artık...
Kendi soluk alışlarımdan bile ürker oluyorum bir an...
Nedenlerini düşünmeye koyuluyorum, açlıktan kıvranan ve bulanmaktandan kendini alıkoyamayan midemi ellerimle bastırıyorum ve vazgeçemediğim kahveye uzanıyorum ellerim hala titrediğini farkediyorum yarı yamalak hazırlıyorum, tadına bakıyorum bile ..
Dışarıda hüzünlü bir mevsim olduğunu anımsayarak ve her gün saatlerce dışarıyı izlemek ten haz aldığım tekli koltuğuma oturuyorum...
Kahvemi yudumluyorum ve “ne acı “ diye aklımdan geçiriyorum ama adındaki acılığı gidermek için suya tekrar uzanmaya üşeniyorum...
İçmeye devam ediyorum öylece...
Bir elimde düşlerim diğer elimde ise tadı ağzımı acıtan kahvemle koyuluyorum yeniden düşümeye...
Dışarda sarıya bulanmış bir mevsim diye içimden geçiriyorum...
En sevdiğim tonların bu mevsimde saklı kaldığını anımsıyorum...
Bütün şiiirlerimi bu mevsime adadığımı düşlünüyorum...
Bütün gidişleri bu solgun mevsimde yaşadığımı anımsıyorum yeniden...
Üzülüyorum içimde garip bir acının boğazıma kadar çıkıp orda düğümlendiğini hissediyorum !
Gözlerimde beliren ıslaklığın yüzümde süzülüşüyle dalıp gittiğim sonbahardan uyanıyorum !

Ve işte yeniden o karanlık kırmızı rüyayı düşünmeye ve yorumlamaya koyuluyorum..
Kendimce araştıryorum, soruyorum, sorguluyorum...
Yaşadıklarımı ve yaşattıklarımı düşünüyorum...
Belki de içimde bir şeyi sonlandırıyorum diye aklımdan geçiriyorum ama neyi sonlandırıyorum bilmiyorum hala, ya da bilmekten korkarak bimediğim düşüncesini benimsemeyi yeğliyorum aklımın bir ucundan kaçamak geçen bu düşüncede yoğunlaşıyorum...
Düşünüyorum, düşünüyorum.....

Akşam olmaya başlıyor ama olmasın istiyorum akşamlar sonrasının bir gece aralığı olduğunu biliyorum çünkü.sonrasında yine o karanlık rüyanın belireceğini ve yine buz kesmiş bedenimle, korkuyla uyanacağımı biliyorum...

Kanlı gömlek, kana bulanmış ellerim ve yine aynı karanlık gölge kabus adı altında rüyamda bana eşlik edecek peşimi bırakmayacak biliyorum ...

22 ekim 2007
..::TANURA::..

...:::İKİ KİŞİ OLMANIN AĞIRLIĞI:::...

Zordur birliktelikler, iki insanın ortak noktayı yakalaması ve ondan tek bir beden oluşturabilmek zordur…
Zordur kabullenmek yıllanmış alışkanlıkları, anlamak ve de sabırla beklemek zordur…
İnce çizgileri vardır, bazen göremediğin sınırları vardır (aşmaktan korktuğun)…
Bir bedene alışmak zordur, onu benimsemek ve onunla düşler kurmak zordur…
Alışkanlıklarını yönlendirmek ve artık iki kişi olduğunun bilincine varmak zordur…
Kolayda kabullenemediğimiz bir şeydir de bu…
Bir yerden başlamak gerektiğinin bilincine varırız ama nerden, nasıl, ne şekilde olması gerektiğine bir türlü kavrayamadığımız bir süreçtir bu ve sonrasında öylece kendi haline bıraktığımız bir zaman dilimine yansırız…
Sabrederiz, biliriz alışkanlıkların kolay değişmediğini ama aslında kişisel alışkanlıklara da son vermek değildir amacımız, sadece iki kişi olmanın bilincine varmaktır beklediğimiz ve beklettiğimiz…
İki kişi yürüyebilmenin zorluğunu, tek şemsiye altında ıslanmamayı, sevgiye olan ihtiyacı, dokunmanın verdiği hazzı, sese duyulan özlem ve bir telefon ardından aranmayı beklerken geçirilen sancılı dakikaların bilincine varılmasıdır beklediğimiz…
Dedim ya zordur birliktelikler, zordur alışmak, zordur alışkanlıklara yenilmeden sürdürmek ikili bu derin paylaşımı…

18 EKİM 2007
...:::TANURA:::...

Pekiler...Korkutan ve Sancıtan...

Bir kelime sadece tek bir kelime
Birçok şeyin ifadesi…
Altına sığdırılan anlamların çelişkisi…
Bir konuşmanın ardında yaşanan sessizliğin,
Altında birçok hüzün sığdırılmış, sığıştırılmış o son cümlesi…
Bir aşkın telaşlı kavgasının en kırgın ve solgun zamanlarının yetmeyen kelimelerinin yerine kullanılan son cümlesi…
Sen bana, ben sana ne zaman pekileri sunsak içsel kıvranışlarımızın tek belirtisi
Geçici susuşlarımızın ve öperek tazelenişlerimizin tek belirgin yansıması…

...:::Tanura:::...
17 EKİM 2007