Hücrelenmiş yalnızlıkların
Zindan karası gecelerinden,
Bir ömrün avuntusuz zamanlarından geçip geldim!
Şimdi bu yerde,
Durduğun,
Nefesinin kesildiği o yerde dokundum sana ve bana…
Dillenmiş zaman yalnızlıklarımıza…
Hissettiğin,
Hissetmekten korktuğun her şeyi,
Hatırlamakta zorlandığın ki hatırlamak için hiç çaba sarf etmediğin,
Unutmayı düşündüğün,
Ama unutmayı hiç bir zaman başaramadığın bu yerde duruyorum…
Gözlerinin tam içinde, bana ait kalmış o yerde duruyorum!
Sakladığın,
Saklandığın,
Kendine anlattığın yalandan masalların inancının kırıldığı o yerde duruyorum!
Kalbinde,
Unutamadığın o can acısında,
Ellerin uyuşukluğunda duruyorum!
Dokunmaya sevdalı, hissetmeye arzulu çıplak bedeninde duruyorum!
Unuttuğunu sandığın her şeyi sana hatırlatan bu yer de,
Gece karanlığından gün ışığına,
Gün ışığından gece karanlığa en güzel geçilen o yer de duruyorum!
Hayatını ellerimin arasında tutuyorum ve gülümsüyorum…
Giderken açtığın yaralardan sızma ışığınla yaşayamadığımı düşündüğün adan beri
Hayallerinde belirdiğim o yerde duruyorum…
Artık korkmuyorum!
Hiçbir gidişe elveda demiyorum!
Arkaya bakmıyorum…
Yalanlar söylemiyorum kendime...
Bitişleri tenimde gizlemiyorum…
Kaygan gece yarılarına düşler katıp hayaller kurmuyorum!
Gideni,
Gitmeyi düşleyeni,
Gitmeyi sevmek sananı ya da sevmenin gitmekten geçtiğini düşünen kimseyi istemiyorum…
Bir esintiyi bekliyorum
Kollarım açık rüzgarın esmesini bekliyorum…
Bir esintinin sıcaklığına dolmak ve yeniden doğmak istiyorum…
Sessiz gecelerin iniltisiz sabahlarından korkuyorum ve dokunmayı hiç bilmediğin zamanlara “öfkeler yağdırıyorum!”
Kendinden başka hiçbir şeyi sevemediğinin, sevemeyeceğinin farkındalığında gülüp geçiyorum dokunmayı bilmeyen ellerine…
Hiç ürpermediğim sabah çiğlerine
Ve adına yazdığım her bir kelime adına
Kendime dillenmiş küfürlerden besteler yapıyorum…
Git istiyorum...
Git ve hiç gelme istiyorum!
Tanura...
Ardından çok sonra son bir veda belkide elveda...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder