Yeni başlangıçların, yeni yol ayrımlarında nöbet tutar gibi bekliyoruz yine yaşamayı bilmeden geçiriyoruz birbirimizden çaldığımız zamanı!
Parmaklarımın arasında tuttuğum kalemden dökülen ilk sözler oldu bunlar yıllanmış bir aşkın yeniden hayat bulacağına inanmak gibi yersiz bir beklenti içine girmek ve sonucu her daim biliyor olmanın hissettirdiği hayal kırıklığının kurduğu cümleler olmasıydı belki…
Hiç cevap bulamadığım soruların ve onların içine kattığım yenileriyle eşsiz bir uyum içinde hiç yadırgamadan, yabancılaşmadan yaşayıp gidiyor oluşumuza şaşırıyorum bazen ama elden bir şey gelmiyor alışmak tek çare gibi görünüyordu her koşulda…
Ve zaman geçiyordu ve bizler hep alışıyorduk alışmak zorunda bırakılıyorduk ve bunu hiç fark etmiyorduk!
Çözümler üretmeye çalışmıyorum artık…
Telefonda duyduğum sessini düşününce artık eskisi kadar aşık kalamadığımı anladığımdan belki çokta fazla üzülmüyorum ama yıllanmış bir alışkanlığın dile getirdiği bu hayalin yitik cümlelerime kattıklarından dolayı da mutlu olmuyor değilim…
Belki en çok bu yüzden seviyorum terk etmiş, edilmiş acının koynunda sızan kelimeleri…
Belki bu yüzden aşkı yazmayı seviyorum en çok…
Ve evet bu yüzden sadece üzüldüğümü sanmalarına gülümseyebiliyorum…
Bilmedikleri bir şey olduğunu hiç fark etmiyor olmalarına ise hiç şaşırmıyorum insanların…
Gördükleri bir pencere var ki o pencerenin ardında olanları görmeyi bilmeyenlerin dünyasında yaşadığımın bilincinde olduğumdan beklide gülüp geçiyorum bütün yüzeysel dokunuşlara…
Ve susuyorum konuşmanın yersiz olduğu zamanlara…
Öylesi cümleler değil kurduklarım en azından ben böyle düşünüyorum aslolan da bu değimli senin, onun ya da bir başkasının ne hissedip, ne düşündüğü değil, benim ne hissettiğim benim ne düşündüğüm ve bu cümleleri bana neyin, neden ve niçin kurdurmuş olduğu…
Anlatacak değilim şimdi burada yeniden başa dönmek istemiyorum yetiri kadar yüzleştim onunla yeniden anlatarak başladığım yere dönmek istemiyorum…
Bir yol var şimdi ilerliyorum...
Yaşamıma kattıklarım, yürümeme engel olan ama bunun olmasına dahi sebeleri olan tanımama ve kendimle tanışmama yardımcı olan hayal kırıklıklarından öte değil ama her şeyden önce yürüdüğüm yolda belirliyi izler bırakarak ilerlememe sebep olanlar ki bilirler bilmek isteyenler, bilmeyi göze alanlar!
Onlara diyecek lafım olur mu bilmiyorum ama bir çeşit minnet hissinin içimde olduğumu seziyorum…
Ve bu gerçeğin ilk defa korkutmuyor olduğunu hissediyorum…
Yüzümü güneşe dönüyorum…
Gözlerimi kapatıyorum…
Kollarımı açıp rüzgarı hissediyorum…
Yaşıyorum!
....
ardından bana kalan henüz gitmemiş olsanda...
27 Haziran 2008
17 Haziran 2008
AVUTMA DÜŞLERİNİ KABUSLARIN KAÇIŞI YOK!
Nefesinde gizlediğin,
İsmini saklı tuttuğun acının…
Kan damlayan dudak boşluğundan sızan tebessümün adı yok!
Manasız bir gülüşün,
Samimiyetsiz dokundurduğun elin tenimde kıymeti yok!
Durma git!
Ne gölgen kalsın ne siluetin!
Ne kokun yayılsın odama, ne de nefesini solusun nefesim!
Adımlarını at durma hadi git…
İnandırıcı değil,
Hiçbir bakışın gerçek değil,
Dokunuşlarındaki kadar sahte susuşların...
Tenim, tenimdeki sıcaklığına yenik…
Yitik bir ömre hınca hınç tüketilmiş bir yarının öfkesi bu kustuğum…
Kelimelerin ve kelimesizliklerin,
Oyunların ve yalanlarının içine saklandığın üzerine örttüğün saydam tebessümün geçirgen yarının da bir merhaba esir düştüğün…
Öfkeler eşliğinde sabahladığın gecelerin,
Bir kadının bedeninde gitip geldiğin anların çığlıklarıyla böldüğün gecelerim…
Acıların ve acımasızlıkların eşliğinde,
Korkutup kaçırdığın(korkup kaçtığın) ya da sevmeyi beceremediğin her kadının bedenin de küllendirdiğin aşkın izleri göz bebeklerinde…
Yenik düştüğün, kendine kaçtığın ve hiç bilemediğin bilmek için çaba göstermediğin yitirişlerinde saklı saplantıların…
Kaçışı yok artık,
Yeni bir başlangıcı yok…
Gözlerinde ki telaşın çaresi yok…
Senin ve benim ortak bir güne başlangıcı yok…
Dillenmesin yarınlara geleceğe meal yok!
Avutma düşlerini kabusların kaçışı yok!
...
birbirine girmiş bir zamanın birbirine dolanmış kelimelerini...
İsmini saklı tuttuğun acının…
Kan damlayan dudak boşluğundan sızan tebessümün adı yok!
Manasız bir gülüşün,
Samimiyetsiz dokundurduğun elin tenimde kıymeti yok!
Durma git!
Ne gölgen kalsın ne siluetin!
Ne kokun yayılsın odama, ne de nefesini solusun nefesim!
Adımlarını at durma hadi git…
İnandırıcı değil,
Hiçbir bakışın gerçek değil,
Dokunuşlarındaki kadar sahte susuşların...
Tenim, tenimdeki sıcaklığına yenik…
Yitik bir ömre hınca hınç tüketilmiş bir yarının öfkesi bu kustuğum…
Kelimelerin ve kelimesizliklerin,
Oyunların ve yalanlarının içine saklandığın üzerine örttüğün saydam tebessümün geçirgen yarının da bir merhaba esir düştüğün…
Öfkeler eşliğinde sabahladığın gecelerin,
Bir kadının bedeninde gitip geldiğin anların çığlıklarıyla böldüğün gecelerim…
Acıların ve acımasızlıkların eşliğinde,
Korkutup kaçırdığın(korkup kaçtığın) ya da sevmeyi beceremediğin her kadının bedenin de küllendirdiğin aşkın izleri göz bebeklerinde…
Yenik düştüğün, kendine kaçtığın ve hiç bilemediğin bilmek için çaba göstermediğin yitirişlerinde saklı saplantıların…
Kaçışı yok artık,
Yeni bir başlangıcı yok…
Gözlerinde ki telaşın çaresi yok…
Senin ve benim ortak bir güne başlangıcı yok…
Dillenmesin yarınlara geleceğe meal yok!
Avutma düşlerini kabusların kaçışı yok!
...
birbirine girmiş bir zamanın birbirine dolanmış kelimelerini...
7 Haziran 2008
YA BENİ BENDEN AL YA DA GERİ VER BANA BÜTÜN KÜFLENMİŞ YALNIZLIKLARIMI!
Biliyorum ki duyduğun, okuduğun en saçma sözler olacak bunlar…
Bilmeyeceksin, anlamayacak kadar uzaklaşmış olacaksın benden…
İki yol ayrımında hiç başlamayan bir aşkın vedasını edeceğiz ve bir kez daha ve ters yönlerde yeni bir hayata adımlar atmaya başlayacağız…
Belki hiç dönüp bakmayacaksın ardın sıra bıraktığın boşluğa ve belki ben hiç durup bakakalmayacağım uzaklaşan adımlarına!
Bir dönüş yolunda yeni bir düşle yeniden adımlar atacağım hayata becerebildiğim kadarıyla…
Kinli bir coğrafyanın ayazında yön bulacağım…
Her bitişin ardında olduğu gibi yine senden nefret edip küfürler savuracağım küflenmiş yalnızlıklarıma!
Gel diyemeyeceğim, sesimi duyamayacak kadar uzaksın artık bana.
Ateşten bir gömleği giyer gibi sarıldığım tenin de ve hissettiğim sıcaklığında yeniden son bulacağım ve kokunu içime çekemediğim bir yarında hayatın bana bıraktığı izleri takip edeceğim!
Ne sen olacaksın ne de artık ben kalmış olacağım!
Sen gecenin karanlığından bir sabaha terlemiş uyanacaksın!
Fark etmeden acıttığın canımın kinine terleyeceksin belki bir kadının kayganlığında yeniden hayat bulacaksın yaralarını saracak tazeleneceksin!
Ve belki bende yeni bir göğüste aşkı arayacağım, sevdiğimi sanacağım ya da sevildiğime inandırıp kendimi avutacağım bedenimi ve ruhumu!
İnanamadığım tanrıya sığınma ihtiyaçlı bir gecede bir uçurumun en uç noktasında kollarımı geceye açacağım ve beni al diye bağıracağım!
Dudaklarım uçuklayacağım, kelimeler boğazımda düğümlenecek, ağlayacağım!
Hiç duymadığım bir his ile vazgeçemeyeceğim yaşamaktan!
Yeniden savaş vereceğim kendimle!
Bütün fotoğraflarını yakacağım mesela ve bütün hatıraları silmek isteyeceğim hafızamdan!
Hiçbir filmi seyretmeyeceğim, senin izin olan hiçbir sokağa sapmayacağım!
Yeni yerler keşfedeceğim içine yeni hayatlar sığdırabileceğim yeni boşluklar yaratacağım!
Geri dönüp baktığımda sana gülümseyecek kadar seveceğim her şeyi!
Ve sen işte tam bu anda geri dönmek için savaş verecek kadar sevmeye başlayacaksın beni
Ben seni artık sevemeyecek kadar özgür kalmış olacağım ve yine gecikilmiş bir sevginin ardından baka kalacağım(z)!
Treni kaçırmış olmanın hüznüyle bir daha seferi bekleyeceksin(ğiz) !
Önce istasyondan hiç ayrılmayacaksın(ğız)!
Zaman geçicek ve beklemekten yorulacaksın(ğız) vazgeçeceksin(ğiz)!
Yavaş yavaş yol almaya başlayacağız, kendimize beklemenin bir faydası olmadığını defalarca anlatacağız ve ikna etmek için uğraşacağız.. yürümeyi yeni öğrenmiş bir bebek bilincinde ağır adımlar atacağız ve her adımda geriye bakacağız!
Gelen ve gidenin çizelgesini çıkartacağız ve daha seri adımlarla devam edeceğiz yürümeye ardımıza dönüp bakmadan!
Hayatın bizi yeniden buluşturmasını dileyeceğiz beklide ve yeniden kızacağız bir kez daha küfür edeceğiz kaçırdıklarımıza!
Kendimizden nefret etmemeye çalışsak ta içten içe kin kusacağız öfkemize ve göremediğimiz daha doğrusu görmeye bilemeyen gözlerimize!
Ve çığlık atacağız kendi kendimize!
Gördüklerimize, dokunduklarımıza, yürüdüğümüz yolların karamsarlığına ve şu cümleyi tekrarlayacağız;
Ya beni benden al ya da geri var bana bütün küflenmiş yalnızlıklarımı!
ve susacağız kimsenin duymadığının bilincine vararak susacağız!
Ne biz kalmış olacağız, nede parçalara bölünmüş olacağız…
Sevemediğimiz her şeyle yaşamın telaşına karışacağız!
.........
Tanura
Bilmeyeceksin, anlamayacak kadar uzaklaşmış olacaksın benden…
İki yol ayrımında hiç başlamayan bir aşkın vedasını edeceğiz ve bir kez daha ve ters yönlerde yeni bir hayata adımlar atmaya başlayacağız…
Belki hiç dönüp bakmayacaksın ardın sıra bıraktığın boşluğa ve belki ben hiç durup bakakalmayacağım uzaklaşan adımlarına!
Bir dönüş yolunda yeni bir düşle yeniden adımlar atacağım hayata becerebildiğim kadarıyla…
Kinli bir coğrafyanın ayazında yön bulacağım…
Her bitişin ardında olduğu gibi yine senden nefret edip küfürler savuracağım küflenmiş yalnızlıklarıma!
Gel diyemeyeceğim, sesimi duyamayacak kadar uzaksın artık bana.
Ateşten bir gömleği giyer gibi sarıldığım tenin de ve hissettiğim sıcaklığında yeniden son bulacağım ve kokunu içime çekemediğim bir yarında hayatın bana bıraktığı izleri takip edeceğim!
Ne sen olacaksın ne de artık ben kalmış olacağım!
Sen gecenin karanlığından bir sabaha terlemiş uyanacaksın!
Fark etmeden acıttığın canımın kinine terleyeceksin belki bir kadının kayganlığında yeniden hayat bulacaksın yaralarını saracak tazeleneceksin!
Ve belki bende yeni bir göğüste aşkı arayacağım, sevdiğimi sanacağım ya da sevildiğime inandırıp kendimi avutacağım bedenimi ve ruhumu!
İnanamadığım tanrıya sığınma ihtiyaçlı bir gecede bir uçurumun en uç noktasında kollarımı geceye açacağım ve beni al diye bağıracağım!
Dudaklarım uçuklayacağım, kelimeler boğazımda düğümlenecek, ağlayacağım!
Hiç duymadığım bir his ile vazgeçemeyeceğim yaşamaktan!
Yeniden savaş vereceğim kendimle!
Bütün fotoğraflarını yakacağım mesela ve bütün hatıraları silmek isteyeceğim hafızamdan!
Hiçbir filmi seyretmeyeceğim, senin izin olan hiçbir sokağa sapmayacağım!
Yeni yerler keşfedeceğim içine yeni hayatlar sığdırabileceğim yeni boşluklar yaratacağım!
Geri dönüp baktığımda sana gülümseyecek kadar seveceğim her şeyi!
Ve sen işte tam bu anda geri dönmek için savaş verecek kadar sevmeye başlayacaksın beni
Ben seni artık sevemeyecek kadar özgür kalmış olacağım ve yine gecikilmiş bir sevginin ardından baka kalacağım(z)!
Treni kaçırmış olmanın hüznüyle bir daha seferi bekleyeceksin(ğiz) !
Önce istasyondan hiç ayrılmayacaksın(ğız)!
Zaman geçicek ve beklemekten yorulacaksın(ğız) vazgeçeceksin(ğiz)!
Yavaş yavaş yol almaya başlayacağız, kendimize beklemenin bir faydası olmadığını defalarca anlatacağız ve ikna etmek için uğraşacağız.. yürümeyi yeni öğrenmiş bir bebek bilincinde ağır adımlar atacağız ve her adımda geriye bakacağız!
Gelen ve gidenin çizelgesini çıkartacağız ve daha seri adımlarla devam edeceğiz yürümeye ardımıza dönüp bakmadan!
Hayatın bizi yeniden buluşturmasını dileyeceğiz beklide ve yeniden kızacağız bir kez daha küfür edeceğiz kaçırdıklarımıza!
Kendimizden nefret etmemeye çalışsak ta içten içe kin kusacağız öfkemize ve göremediğimiz daha doğrusu görmeye bilemeyen gözlerimize!
Ve çığlık atacağız kendi kendimize!
Gördüklerimize, dokunduklarımıza, yürüdüğümüz yolların karamsarlığına ve şu cümleyi tekrarlayacağız;
Ya beni benden al ya da geri var bana bütün küflenmiş yalnızlıklarımı!
ve susacağız kimsenin duymadığının bilincine vararak susacağız!
Ne biz kalmış olacağız, nede parçalara bölünmüş olacağız…
Sevemediğimiz her şeyle yaşamın telaşına karışacağız!
.........
Tanura
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)