15 Nisan 2009

YÜZÜME TOKAT!

Yüzümde tokat!

Gerçekliğini kazandığın boyut, şaşkın yüzler ve tümcesiz kelimeler… Aklımda esen kaçak bir dövüşün rövanşı… İnsan ne soysuz!

Aklım almıyor bazen hiçbir zaman almadı aslında… Hiç kötü olmadım demiyorum muhakkak kırmışımdır birilerinin içinde bir yeri ama bilinçli olarak kimseyi incitmemeye özen gösterdim bunca zaman… Hep seven oldum, sevmekten hiç korkmadan… Aklımdan çok şey geçirdim, içimi kemiren bir şeyler hep var oldu ama ben onların ruhumu kuşatmasına hiç izin vermedim…

O kadar çok şey var ki yazacağım ama bir o kadar da az şey ele avuca dolmayan bilindik hikâyeler beklide... Aldatılan kadınlar, bilgiç adamlar, soysuz insan siluetleri, kahraman savaşçılar, arsız sevdalılar, doymayan insan dölleri…

Bir kez daha başardınız (şak şak şak) bütün saygımı ve güvenimi yok etmeyi…


Yaşadığımız şu günün kalıntıları!

Sonradan eklentidir(dip not) : Bu bir öfke yazısıdır!

BELKİ BİR GÜN YENİDEN DOĞARIM

Söylemeyi unuttuğum sözlerin ve yazmayı unuttuğum cümlelerin ardından şimdi o pencerenden dışarı bakmaktayım…
Parlayan güneş, fısıldayan insan sesleri, çocuk gülüşleri, karnı aç sokak kedilerin miyavlamaları… Hepsi güne merhaba derken ben günden uzaklaştığımı fark ediyorum bir kez daha… Uzun zamandır, sesinin odamın duvarlarından silindiği o andan itibaren yok olan hayatın şimdi içime işlemesine izin vermem gerektiğini fark ediyorum…
Bir şeyler yapmalıyım!
Belki uzun uzun yürümeliyim ya da soluksuz kalana kadar koşmalı ve nefessiz kaldığım o yerde yığılıp öylece kalmalıyım ya da bağıra çağıra ağlamalı, avazım çıktığınca çığlık atmalıyım… Belki birilerine yardım etmeliyim ya da bir çocuğu mutlu etmeliyim, uçurtma uçurmalı sonra hayranlıkla gökyüzü seyre dalmalıyım… Belki bir ağacın gövdesine sırtımı yaslamalı ve yeşile doymalıyım… Bir sabah uyanmalı ve tebessüm etmeliyim… Ansızın yeniden doğmalıyım!

Kendi içimde düşüncelere daldığım, kendi seyrimde yolculuk yaptığım bu öğle sonrasında kendimle yüzleşmeli ve bütün her şeyi bir kez daha geride bırakmalıyım…

Aynaların, duvarların, başucu kitaplarımın, kulağımda tınısını bırakan kadının, ruhuma esir alan dansın, bir gece aralığında bedenime dolanan elin tadını çıkarmalıyım… Dudaklarımı kırmızıya boyamalıyım, parfümler sürmeli yeni iç çamaşırları ile kendi kadınlığımı yeniden keşfe dalmalıyım… Daha çok okumalı ve bütün biriktirdiklerimi yazmalıyım…


Kendi kendime konuştuğumu fark ediyorum ne kadar zamandır bu pencerenden dışarı baktığımı düşünmüyorum bile. Sadece içimde geçirdiğim her şeyi kendime tekrarlıyorum. Aklıma kazıdığım isimleri hafızamın en ücra köşelerine kilitleyip bütün sessizliğimden arınıp kendimi kalabalığın orta yerine atmak için deliriyorum adeta… Alelacele giyinip soluğu günün orta yerinde şehrin en kalabalık viranesinde alıyorum… İnsanları, yüzleri izliyorum… Seslerini dinliyorum, kokularını duyuyorum… Hepsini birbirinden ayırıp sonra yeniden birleştiriyorum… Çirkinler bu tarafa derken güzelleri başka bir tarafa ayırıyorum her şeyden önemlisi tebessüm ediyorum hem de zorlanmadan kendi kendime gülüyorum… Mutlu olduğumu hissediyorum ve şunu anlıyorum her şey içimizde! Saklandığımız o kuytudan bizi hep selamladığını fark ediyorum… Hayat kendi ellerimizin içinde tutuğu bir gerçek olmadığını anlıyorum ve onu sadece yaşamamızı istediğini öğreniyorum… Hayatımdan öylesine çıkmak isteyenlerin ardından artık üzülmemem gerektiğini yani sahip olmadığım hiçbir şeyin kaygısını duymamam gerektiğini anlıyorum…

Kendime sonlar hazırlamaktan vazgeçmeli ve günün tadını çıkarmalıyım… Kulağımı seslere kimi zamanda sessizliğe vermeli ve öylece uzanmalıyım geleceğe…

Gidip gelen düşüncelerimin arasında bir anının aklımdan geçtiğini fark ettim. Kendi kendime belki bir gün yeniden doğarım diye tekrarladığım zamanları anımsayarak bu günün tam da o gün olduğunu fark ettim… Yeniden doğmuştum!

09 Nisan 2009