26 Şubat 2009

Nice senelere...

hali hazırda bir gece ki ucunda hüznü karmaşa...
ne acı ola dilin, ne de gözün de yaş ola...

umut yoluna ışık ola nice senelere...


http://evrenbarisyavuz.blogspot.com/

24 Şubat 2009

DUDAĞININ KIYISINDA BIRAKTIĞIN TEBESSÜM BİR ÖPÜŞ KADAR SICAKTI OYSA

Sustun…
Konuşmak ağırdı belli belersiz oluşlara…
Dudağının kıyısında bıraktığın tebessüm bir öpüş kadar sıcaktı oysa…

Geçip gittin…
Korkularının şehveti ile seviştin gecelerin de…
Beyaz çarşaflarına boşaldın yıllanmış bütün acılarının hazzını ve bir kadın bedenin en soğuğunda kendine doğdun…

Günler geçip gitti ve sen geçip giden günlerin telaşesinde iken ben suratımda bıraktığın “o an“ ile dolup taşıyorken sen yeni bir bedenin huzurunda kendini bulmaya çalışıyordun…
Biliyordum ki yapamıyordun…

Yapay sevişlerin, yapay sevişmelerin kırgınlığında yüzüne takındığın o hüzün ile geçip gidiyordun her sabah…
Yüzün seyrime düşüyordu, gözlerini görmemek için can çekişiyordum!
Bu senin tercihin değildi mecbur bırakılmıştın!
Bunu söylüyordun en çok…

Sustun…
Konuşmak ağırdı belli belersiz oluşlara…
Dudağının kıyısında bıraktığın tebessüm bir öpüş kadar sıcaktı oysa…

Dokunmak ağırdı…
Bilmek korkulu rüyan gecelerine ıslak uyandığın…
Bakmaya cesaret edemediğin aynalarında yansımaların ve dudaklarının arasında sıkışıp kalan isim “adım”…

Sustun…
Konuşmak ağırdı belli belersiz oluşlara…
Dudağının kıyısında bıraktığın tebessüm bir öpüş kadar sıcaktı oysa…

Korktun…
Sahip olmak yüktü alışkanlıklarına…
Sevmek ağırdı karanlığına…
Acın korkundan yana…

Sustun…
Konuşmak ağırdı belli belersiz oluşlara…
Dudağının kıyısında bıraktığın tebessüm bir öpüş kadar sıcaktı oysa…


23 Şubat 2009

Mim(lendim)...

1- Çok üşengecim ama zorluyorum kendimi
2- Gecenin bu saatinde ancak kediler ve köpeklerle karşılaşılır
3- Tam isabet işte üşümüş bir kedi
4- Üzerinde kıyafet yok tüyleri saymazsak ki cinsiyeti hakkında pek fikrimde yok ama dişi edası var gibi…
5- Ben 7 kişiyi nereden bulacağım ki :/


Ki karanlık sisli bir gece yarısı… Yine aynı karanlık odam, elimde kahvem, karşımda bilgisayarım yalnızlık nöbetimi paylaşıyorum…oturmaktan uyuşan popomun bende yarattığı huzursuzluk ile birkaç adım atmak için ayaklanıyorum ayaklanmasına ama ayaklarımdaki uyuşukluğu fark etmeden geçemiyorum kendi kendime söylenip duruyorum ki işte tam o sırada dışardan gelen miyavlama sessinin içimi acıtması ile pencereden dışarı bakıyorum…
İt iç top oynuyor derya hani dedeler atalar filan bende onların bu cümlesini durumun uygunluğu doğrultusunda kullanıyorum tabi yine kendi kendime…
Sessin geldiği yönde takip ediyorum ki ufak kedicik karanlığın içinde masmavi gözleri, dağınık beyaz tüyleri ve tiz sessi ile ilgimi çekiyor hemen…
Öyle tatlı ki onu kucaklamak istediğimi fark ediyorum…
Kendi kendime bu minik kediye bakabilir miyim diye düşünüyorum…

Şimdi de yedi kişi bulmak için düşünüyorum çok adaletsiz :)


http://ashenica.blogspot.com/
http://cazyesili.blogspot.com/

şimdilik iki :)

15 Şubat 2009

BİRAZ SİZLER, BİRAZ BİZLER

Ki en çok onlar biliyorlardı olmadıklarını, olamadıklarını...
Yaşanmış bir çok hikayenin mutlu sonlar bitmediğini...
Yaralarının kanadığını ve ellerinde büyün hayatlarının yok olduğunu... Çaresizliklerini dile getiremeyeceklerini bilmek acıydı ve bu acıyı her gün, her saat, her dakika, her an özümsüyor olmalarına anlam yükleyemiyorlardı...
Yüzleşmek bir çokları için korkutucuydu, hep en çok bilen olmaktı tek bildikleri ama hiç bir şey bilmiyorlardı, bildiklerini de kalı(p)laşmış düşüncelerin girdabında kör bir kuyuda ışıksız ve umutsuz yürümekten ibaret olmadığını göremiyorlardı...
Görmek hiç işlerine gelmiyorlardı...
Yoktular aslında, belki de hiç olmamışlardı...
Onlar!
Biraz sizler, biraz da bizler...
Az çok olanlar ya da olmayanlar...
Umudunu yitirenler ya da umud etmeyi hiç bilmeyenler...

... ... ...

Dip not: Üzerinize alının!

10 Şubat 2009

BİLMEDİĞİNİZ BİR ÇOK ŞEY GİBİ...

Siz…
Korkularımın yenik yüzü…

Adımlar atıyorsunuz, kendi kendinizi yazıyor, görüntüleri kaydediyorsunuz…
Gizliden gizliye izlendiğinizi hiç bilmiyorsunuz…
Bir adım arkanızda, ensenizde hissettiğiniz o nefese sahip olduğumu hiç bilmiyorsunuz…
Sessiz bir ezginin melodisinde birbirimizden geçip gittiğimiz fark etmiyorsunuz ya da bildiğinizi hiç fark ettirmiyorsunuz…
Bir gece yarısı karanlığında sessinizi kulağıma fısıldadığınızı bilmiyorsunuz..
Bilmediğiniz bir çok şey gibi…

Zaman geçip giderken bir ucundan da olsa tutunmak için çabalamıyorsunuz…
Duvarlarınıza astığınız fotoğrafların içinde hapis kaldığınızı fark etmiyor zamanı ve hayatınızı ertelediğinizi kendinize itiraf edemiyorsunuz …
Beklendiğinizi bilmiyorsunuz…
Adımlarınız, karanlığınız, tene değmeyen dokunuşlarınız ve sıcaklığınızı hissettiğimi bilmiyorsunuz…
Yüzünüzün, tebessümünüzün, ki en çok sesinizin içime işlediğini de bilmediğiniz gibi…
Bilmediğiniz bir çok şey gibi…
Bilmek istemediğiniz bir çok şey gibi…

Siz kısıtlanmış ses aralıklarından sessinizi duyurmaya çalışırken kendi sessizliğinde beni de boğduğunuzu bilmediğiniz gibi…
Gözleri karartılmış birkaç adımın size doğru atılmış olduğunu görmediğiniz gibi…
Bilmediğiniz bir çok şey gibi…
Bilmek istemediğiniz bir çok şey gibi…

İki dudak arası koşullanmış cümlelerin tuzağında size yenik kelimelerin kulağınıza fısıldandığını bilmediğiniz gibi…
Ki bir sokak arasında yüzünüzün yüzüme deyme olasılığının beni nasılda korkak bir çocuk haline getirdiğini bilemediğiniz gibi…
Bilmediğiniz bir çok şey gibi…
Bilmek istemediğiniz bir çok şey gibi…



(itirafname)