25 Kasım 2007

...BÜYÜDÜM… BÜYÜDÜK… BÜYÜDÜNÜZ VE KİRLENDİK...

İçimdeki o küçük, garip heyecan kıpır kıpır bedenim…
Odam karanlık şuan an yeni geldim sayılır zaten dışarıdan…
Çocukluğum geçtiği, benim için kocaman bir dünya olan parka gittim bugün tasması avuçlarımdaki köpeğimle…
Bir zamanlar benim oynadığım koca dünyada şimdi köpeğini gezdiren koca bir kadın oldum. Bekli de gelecekte bebeğini hayata adayan bir anne olarak gideceğim bu koca dünyama…
Şimdi birden bunu fark ettim…
Zaman nasılda acımasız geçip gidiyor…
Dün oyunlar oynadığım parka bugün koca bir kadın olarak adım attım…

Sonbaharın hüznü vardı…
Her yeri sararmış güz yaprakları kaplamıştı. “”Ayaklarım altına hışırdayan bir sonbahar vardı””
Öylece daldım geçmişime ve geçmişte yaşattığım hayallerime…
Çocukluğumun en belirgin hikayelerini aklımdan geçirdim bir bir ve ne çok özlediğimi fark ettim çocuk olmanın dayanılmaz hafifliğini…
Şimdi kocaman bir kadın oldum hayatın acısı damarlarında dolaşan kocaman bir kadın
Büyüdüm ellerim de yaralarla iz sürüyorum, yaşanmışlıklarım, yaralarım ve acılarım…
Büyüdüm kocaman bir kadın oldum sevdalandım…
Derin bir kuyunun içinde sevgiye bulandım…

Büyüdüm… Büyüdük… Büyüdünüz…

Üst üste tekrarlayınca ne kadar anlamsızlaştığını fark ediyorum…
Büyüyorsun, büyüdükçe masumiyetinden daha çok uzaklaşıyorsun, ne o saf çocuk yüzün kalıyor aynada ne de umutların bir çocuk düşü kadar masum oluyor artık…
Daha belirgin şeyler istemeye başlıyorsun, çünkü büyüdükçe keşfediyorsun ve daha fazlasını istiyorsun her zaman…
Sorgusuzca hep istiyorsun…

Mesela PARA, paranın varlığın keşfediyorsun ve onla yaşamak zorunda olduğunu bilincine vardıkça doyumsuz varlıklar haline geliyorsun. Para yaşam aracın olmaktan çıkıp senin amacın(silahın) haline geliyor ve bunu fark ettiğindeyse çoktan kir bedenine ve ruhuna bulaşmış oluyor…
Fark etmeden çirkinleşiyoruz hayatın içinde…
Ne garip insan daha ne çok şeyle kirleniyor zaman geçtikçe daha çok, daha fazla…

Mesela YALAN, ne çok şey alıp götürür insan benliğinden öyle değil mi ?
Fark edildiği, hissedildiği an da ne çok şeyi yitiryor inan hiç fark ettiniz mi?
Kaç kişi çıkardığımı düşünüyorum hayatımdan yalan yüzünden, kaç ilişki tükenip gitti diye sorguluyorum…
Şimdi nerden çıktı demeyin bana…
Baktığınız kaç yüz gerçekten size doğruları söylüyor ?
Kaç kişiye gerçekten güvene biliyorsunuz her şeyinizle ?
Düşünün bakalım anlayacaksınız yitirdiğiniz ve yitirdiğimiz masumiyetin bizlerden nerleri alıp götürdüğünü.
Anlayacaksınız ne kadar kirlenmiş olduğun(m)uzu…

Büyüdüm… Büyüdük… Büyüdünüz…
Büyüdüm kirlendim…
Büyüdük kirlendik…
Büyüdünüz kirlendiniz…

...::: TANURA :::...
25 KASIM 2007

...::: İSTANBUL :::...

Biliyorum üzerinde bunca yükle yaşaman zor İstanbul...
Biliyorum acılar hep peşinde…
Hüzün hep seninle ama sen yine de ayakta duran asil,
Güçlü bir kadınsın İstanbul
Rengarenksin…
Tutkulu ve de ahenklisin…
Umuda ezgisin İstanbul

...::: TANURA :::...

...::: DÜNDEN SONRA BUGÜNE HUZUR :::...

çimden ne geçiyor yine ne düşünüyorum bilmiyorum...
Ya da artık hiç bir şey düşünmek istemiyorum bunu farkediyorum...
Yorgun bir haftaydı benim için onu biliyorum şimdi de sanırım bunun ağırlığından kurtulmak için düşüyorum cümlelerin peşine öylece...

Kendimi sorguluyorken buluyordum son zamanlarda...
Kendime her dönüp baktığımda!
Canımı acıtan, içimi sızlatan garip bir dönemdi sadece...
Bırakmışken her şeyi alabildiğine öylece birden kaskatı kesildiğim iki haftanın çıkmazıydı...

Ne oldu da o derin kuyuya düştüm, neden böyle bir sürecin içine girdim bilmiyorum..
Kadın olmanın verdiği hassasiyetin yarattığı artçı depremlermiydi yoksa insan oğlunun kurtulamadığı insanı insan olmaktan çıkaran memnuniyetsizlik duygusumuydu bilmiyorum hem de hiç bilmiyorum...
Tek bildiğim iki haftadır canımın neden olduğunu bilmeden acıdığı...
Sebep kırık dökük düşlerimin olması ya da sebepleri, olanı ve biteni haddinden fazla büyütüyor olmamadı...

Şimdi huzurluyum..
İnsan her daim mutlu kalamıyor aslında mutlu kalamamaktan öte insan içindeki o huzura her daim sahip olamıyor...
İnsanız ya illahi bi yerden kendimize acı çektirecek bir şeyler bulmalıyızya belki de öyle bir şey bilmiyorum aslında pek bilmekte istemiyorum galiba...
Bırakalım geride kalsınlar...

Bu sabah uyandım...
Aslında gece mutlu bir uykuya bıraktım kendimi belki de ondan :)
Belki de derde derman olan bu bunu da bilmiyorum...
Hissetmek güzel...
Tekrar ve yeniden aynı hisle sarhoş olmak güzel...
O sarhoşlukla sarmaş dolaş uyumak, uyanmak ve huzura bulanmak güzel...

Bu sabah uyandım...
Gökyüzüne baktım yeniden...
İçimde hissettim havayı...
Deniz maviydi ya da ben mavi gördüm denizi...
Martıların seslerini işittim...
çığlıkları ilişti kulağıma gülümsedim...

Bu sabah uyandım...
Gözlerim kapalı geçtiğim bütün yolları pür dikkat inceledim...
Kaçırdığım bir çok ayrıntının farkındalığıyla güne yeniden doğmuş gibi başladım...

Bu sabah uyandım...
Gözlerimi açtım ve hissettim içimde huzuru...
Ruhumda yeniden o sessiz düşü...
Ilık bir nefes...
Sıcak bir ten...
Ve yine o ilk heyecan...
....

...::: TANURA :::...

...::: HAYAT BiR OYUNSA :::...

Hayat bir oyunsa
Kurgulanmış sahneler gözlerimizin önünden akıp giden zaman...
Yeniden başa saran sonlar...
Hep yeniden yazılan hikayeler,
Acılar sevinçler ve hüzünler...
Mutluluklar, umutlar ve umutsuzluklar...
Hayat bir oyunsa
Kimimize düşen mutlu mesut roller
kimimize ise dibe vuran acılar...!

...::: TANURA :::...

...::: SORULARIM,SAÇMALAMALARIM, KENDİME DÖNÜŞLERİM,KENDMDEN KAÇIŞLARIM :::...

hep sorarım cevap almadığım bütün soruları tek tek kendime...
acımasız yanıtlarla örselerim bedenimi
bulamadığımı farkettiğimdeyse örselenmiş ruhlardır avuntularım...
kaç zaman diledim ve kaç mekan düşledim
senden öte düşsüzlüklerden öte
ne sorular sordum ruhani bedenime
bilmedi, bilemedim hiç
cevap veremedim yanıtsız sorularıma

Her yer güneşe dursun, her yer barış olsun istiyorum...

yine bir akşamın seyrindeyiz...
yazdık, çizdik ve cümlelere iz tutuk...
yine bir gecenin son ayazındayız...
dışarısı soğuk...
ben üşümüyorum ama üşüyen var biliyor
hem de hiç tahmin edemediğimiz kadar çok bunuda biliyorum....
yine dualar ediyorum zaman zaman inanmakta zorlandığım ..
yine dualar ediyorum...
üşüyen bütün bedenler adına bir kez daha...
kimse aç kalmasın ve kimse üşümeisn istiyorum...
kimse uzak kalmasın istiyorum gelecekten...
hep sımsıcak olsun istiyorum, gökyüzü ise hep aydınlık
insan olmanın veridiği bilinçle her yer günlük güneşlik olsun istiyorum...

kimse yaralanmasın, kimse ölmedin istiyorum...
bütün savaşlar dursun...
döşenen mayınların yerine her birine ağaçlar dikilsin çiçekler açsın istiyorum...
her yer güneşe dursun istiyorum her yer barış olsun istiyorum

...::: BEBEK GÜLÜMSÜYOR :::...

Bir hikayeye uzanır gibi uzatıyorum ellerimi karşımdaki silüete...
Gölgeler var her bir tarafta, ensem de soluk sesleri, korkutan ve üşüten...bedenim sırılsıklam olmuş sanki, bir rüyadaymışım gibi bakıyorum kırmızıya bulanmış karanlık odanın zeminine ...çığlıklar atıyorum sesim duyulmuyor, bağırdıkça daha çok sessizleşiyor gibi her şey, her yer ve ben korkuyorum usulca birazda gizli saklı köşelerin kıvrımlarında...

Bir çığlık duyorum gittikce yaklaşan yaklaştıkça kulaklarımda daha çok çınlayan acılı bir kadın çığlığı ...
Düşleri çalınan bir kadın çığlığı gibi...
tam ensemde aniden beliren, yine o korkutan soluk sesi...
Kafamı geriye çevirmeye korktuğum yine o an, hızlı hızlı derin derin nefes alıp veriş ve soğuk bir beden sanki sırtımdan bana abanan...
Ruhu karanlık bir gölge sanki, yüzünü göstermeyen, yüzünü göstermekten çekinen belkide, hep sırtımdan sarılan o soğuk beden ve nefes...

Yine o çığlık...
Tanrım yardım et...
Yine o acılı kadın ve yavaş yavaş silüet kollaırnda ölü bir bebek...
Bacakları kanlı...
Yüzü kederli ve acılı, gözleri ağlamaklı o kadın ve dinmeyen çığlıkları...
Tanrım koşuyor olduğum yöne tanrım yardım et....
Sanki içimden öylece delip geçiyor, çığlıklar eşliğinde geçip gidiyor...
İçimde garip bir acı o an...
Dönüp bakıyorum ardına kadın acılı...
Uzatıyor kollarında sarıldığı bebeği...
Bebek gülümsüyor...








...::: ÇIKIP GİDİN HAYATIMDAN :::...

Yalan, yasak, umut, umutsuzluk içimi daraltan, sıkan, boğan
paranoyalarda son bulan bütün her şey çık git hayatımdan...
Yalnız bırak savaşımda beni...
Aşkımı da ve sevdamı da beni de rahat bırak...
Doymadan bırakmayacağım bu sefer sahip olduklarımın hiç birinin peşini ben...
Ellerimden uçup gitmeyecek bundan sonra hayat…
Gereksiz zamanların girdabında savrulmayacağım...
Sen ne dedin, o ne dedi, bu ne dedi gibi saçma sapan tavırlarını umursamadığım gibi insanların hayasız olduğunu ve bunun hiçbir zaman son bulmayacağını kabullenerek ama umudumu da yitirmeden onları görmeden, var olduklarını (haketmeyenin) umursamadan yaşayacağım hayatın içinde...
Kimler ki diyeceksin ya onlar bütün kendini bilmezler, , , , , bir de üstüne üstelik bunu kabullenemeyenler…
Yani
Uzak durun içselliğimden…
Kirletemeyeceksiniz…
Kirlenmeyeceğiz biz, bizler...

...::: TANURA :::...
19 KASIM 2007

...::: HER GÜNÜN BİTİŞİNDE :::...

Ne zaman güne son versem, uykuya bırakmak için kapatsam bütün ışıklarımı cümleler diziliyor karanlıkta aklıma, yorgun beynime…
Ve ben yeni yeni düşlere dalıyorum her defasında.
Kaleme ve kağıda sarılıyorum ansızın karanlık gölgelerin aydınlığında…
Senlere ve benlere çoğalıyorum…
Seni düşünüyorum…
Senli zamanların sıcaklığına akıyorum…
Bir beden düşüyor seyrime, sıcak ve biraz nemli…
Bir beden düşüyor gözlerimin aydınlığına…
Ben ne zaman güne son versem…
Bedenim ne zaman uykuya aldansa ve ben ne zaman gözlerimi yumsan
sen(i)leri görüyorum…
Ruhuma dağılan aydınlığını seziyorum…
Öpüşlerin geliyor aklıma…
Biraz ürkek, biraz sokulgan…
Ve ben ne zaman geceye bıraksam kendimi
sen(i)leri düşlüyorum yalnızlığımda…

18 KASIM 2007
...::: TANURA :::...

...::: TEŞEKKÜR EDERİM (DEVAM) :::...

eklemek istediklerim var sanırım...
içimden geldikçe, yineledikçe, teşekkür edeceğim...

gecikenlere,
gecikmelere,
korkmadan gelenlere,
korkusuzca yanı başımda kalabilenlere,
acı çekenlere,
çektiği acıyı paylaşabilenlere,
acıyla yaşamayı sindirebilenlere,
içimdeki seslere,
içimdeki sessizliğe,
düşlerime,
senlerime,
sensizliklerime,
dokunuşa,
kokuna,
masum olan her gülüşe,
insanlara,
yanımda olanlara ve olmayanlara
öznelere,
yüklemlere,
derinliklere,
başlangıçlara ve de sonlara,
hissetirdiklerine ve hissettirdiklerime,
pekilere,
anlayışa,
anlayışsızlığa,
kıskançlığa,
düşüşlerime,
yaralarıma ve berelerime,
çocukluğuma,
ruhuma dem vuran yalnızlığıma,
bugünüme,
şimdiden yarınıma,
içimdeki çocuğa,
her sabah doğan ve batan güneşe,
ilkbahara,
sonbahara,
kışa ve yaza,
yağmura ve kar'a

TEŞEKKÜR EDERİM

...::: TEŞEKKÜR EDERİM :::...

İçimin gülen yüzüne ...
biraz sana biraz kendime...
biraz da içimize sızan aşkın heyecanına...

heyecanlanan ellerime,
parlayan gözlerime (ne),
parlayan güneşe,
dalgalanan denize,
uçan kuşa birazda,...

kelimelerine (me),
geceye,
gecenin karanlığına,
yıldızlara,
ay'a ve ayın hüznüne biraz da...

yeni tanıştığım herkese,
tanıma fırsatını bana verenlere,
beni sevenlere,
beni sevmediğini dürüstçe söyleye bilene,
oyun oynamayana,
sıcaklığını esirgemeyene,
takipçilerime,
arkadaşlarıma,
tutanlarıma,
saygı duyanlara,
saygısını yitirdiğini kabul edip özür dileyenlere,
özleyenlere biraz da...

içmesini bilene,
içmesini sevene,
içerken gülmesini bilenlere,
gülerken de gözleri gülenlere biraz da...

Bütün teşekkürlerim....

şu an

...::: AŞKA DAİR :::...

İçim neden darmadağın ve ben neden bu kadar dağıldım ?
Son zamanlarda hep kendimi sorgularken buluyorum ve korkuyorum bakışlarım(n)dan, cevaplarım(n)dan…
Ama en çok susmaktan korkuyorum…
Ama en çok susmandan korkuyorum…
Sana dair cümleler kuramamaktan…

Dışarıda yağmur yağıyor ve ben yine yeniden bir belirsizliğin girdabında sağa sola savruluyorum…
Korkularımla yüzleştiğim kadar korkusuzluklarımla da yüzleşiyorum…
Ellerini arıyorum bulamadığımda üşüyorum…
Çıkmaz sokaklar kentinin puslu bir akşamın da bir yalnızlığın girdabında yitiyorum…

Sana susuyorum evet en çok sana…
Ve hep bundan korktuğumu anlıyorum…
Hep kaçarken yarınlardan senden kaçamayışımı, kaçmak istemeyişimi fark ederek bir kez daha sana susuyorum…
Ürperiyor bedenim…
Üşüyorum sevgilim…
Dışarıda yağmur ve ben istemesem de sensiz ıslanmayı, ıslanıyor bedenim…
Gözlerim de bir pus beliyor, bir gölge düşlüyorum, sen olmanı diliyorum hep…
Arkamı dönüyorum sadece ıslak ve karanlık şehirle yüzleşiyorum…
Hafiften belirdiğini hissediyorum gölgen düşüyor bedenime…
Sıcaklığın yaklaşıyor tenime…
Titreyen bedenim ısınıyor sıcaklığınla sonra bir an kaybolduğunu anlıyorum ve yeniden bırakıyorum bedenimi üşüyen ve ürperen zaman dilimlerine…

Bir tual düşlüyorum kimi zaman, sana renkler yakıştırıyorum…
Kullanmasını bile bilmediğim ama hep kokusuna hayran kaldığım bu boyalarla tual’i renklere buluyorum, bendeki tonlarını buluyorum önümdeki kremsi zemini…
İçimden sana dair ne geliyorsa onu çiziyorum boşluğa…

Korkuyorum sevgilim…
Var olurken ansızın yok oluşlarından sonra bütün bedeninle beni sarışından korkuyorum…
Deli gibi dokunmak isterken tenine, parmaklarım uzanmışken iklimine, tam dokunacakken sıcaklığına korkuyorum yitip gitmelerinden…
Deliler gibi senin olmak istiyorum…
Başka hiçbir yüzü umursamak istemiyorum ben…

Bağırmak istiyorum…
Çığlıklar atıyorum…
Çığlıklarım sana sevgili…
Adını korkusuzca bağırmak istiyorum…
Adımı korkusuzca bağırabildiğini duymak istiyorum…
Varlığını sonsuz hissetmek istiyorum…
Sana dokunmaktan artık korkmamak istiyorum…

Cümlelerimi bir türlü bitiremiyorum…
Tam son noktayı koydum derken, sonlandırırken cümlelerimi yeni bir şeyler yansıyor içimden parmak uçlarıma devam ediyorum yazmaya…
Savunmasızca yazıyorum…
Umursamadan sadece yazıyorum yazıyorum

..
.

12 Kasım 2007

Ben sende senle öğrendim aşkı, sevmeyi ...

Ben sana aşık olmayı öğrendim...
Ben sende aşkı öğrendim...
Ben sende başkalaşan aşkları öğrendim
Ben sende güvenmeyi öğrendim…
Zamanın ne demek olduğunu
ve sabrın zaman kavramıyla başa baş gittiği sancıları Öğrendim…
Özlemeyi öğrendim…
Geçmişi silmeyi öğrendim…
Seni yaşamak isterken paranoyaların insan hayatında neler kaybettirebileceğini öğrendim
Sevmeyi öğrendim…
Sevilmenin mutluluğunu öğrendim..
ve ilk kez şefkatle dokunulmanın mutluluğunu öğrendim…
Ben sende seni sevmeyi öğrendim...

TANURA

...::: GöZLeRi MaViYe BoYaLı ÇoCuK :::...

Solgun bir Pazar günüydü bugün…
Eve kapanmış öylece geçen sıradanlaştırdığım bir gün…
Bir yanımda köpeğim, bir yandan elimin altındaki bilgisayar, ellerimin aransa sıkıştırdığım kahvem, telefonun diğer ucunda sevgilinin sesi…
Garip bir efkarın başlangıcı, özlemlere giden yolun ilk adımı…
Neyse garip bir özlem buğunsun ardından bir yarım saatlik hava alma molası için açıldığım yolun ucunda yine o her gün benim içimi delik geçen
Gözleri maviye boyalı ellinde mendili ile umutla bakan o ıslak ve de nemli o çocukla karşılaştım yine...
Yine dedim çünkü o aynı çocuktu her zaman gördüğüm ve gözlerine bakmaktan korktuğum o derin çocukla karşılaştım. Gözlerinde ki acıları, dolu dolu olan gözlerine rağmen yüzüne yansıttığı o derin gülümsemesiyle yaşamaya çalışıyorum diye bağıran o küçük maviye boyalı gözleriyle bakan o derin çocuğu gördüm. Yine içim acıdı, yine ellerim titredi…
Ve ben yine gözlerim dolu dolu bir selpak’ın alın yazısında buluştum gözlerinin mavisinde…

...:::TANURA :::...
11 KASIM 2007

...::: GÜNEŞ YENİ BİR BAŞLANGIÇTIR :::...

güneş yeni bir başlangıçtır
yeni bir doğuş,
yeni bir umut,
yeni bir çaresizliğe gebe kalıştır...
güneş bir bebeğin gizem dolu gülümseyişidir...
güneş bir aşkın dem vuruşudur sabaha...
sıcaklıktır ...
samimiyettir...
umududur sokak aralığındaki yersiz insan selülietlerinin...

...::: ELLERİNİN TERLİ COĞRAFYASI (NA) :::...

Sonu olmayan yalnızlıklarımdan geçtim de geldim
Öfke dolu bakışların gölgesinden koptum da geldim
Elerinin terli coğrafyasına…

Başlangıçların bitişlerinden,
Hüznü kadim bir sonbahardan
Tütünsüz, puslu bir geçmişin gölgesinden koptum da geldim
Elerinin terli coğrafyasına…

Bir ırmak boyu yolları aşan,
Dağları delmeyi göze alan,
Bir sevdanın ateşine yandım da geldim
Elerinin terli coğrafyasına…

Ateşlerde kor olan,
Yüreği hüzünlü bir annenin
yavrusuna olan sevgisin de büyüdüm de geldim
Elerinin terli coğrafyasına…

Doğan güne umut olan güneşin koynundan,
Toprağa sürülen ekinin,
Yeşeren tarlaların bereketin den
Yollara düştüm de geldim…
Ellerinin terli coğrafyasına…

...::: YOK (SUN) :::...

Aklımda garip bir yaz yağmuru...
İçimde titrek bir sonbaharın izi ve sen yoksun…
İçimi ısıtan o bahar yok.
Şimdi içimde fırtınalar koparan bir sonbahar yağmuru,
Üşümelerime, titrek bedenime sebep olan...

Aklımda garip bir yaz yağmuru
Ellerime bıraktığın mektup.
Okurken bedenimi saran,
yağmurdan sızan hüzün damlaları.
Ama sen yoksun…

Aklımda garip bir yaz yağmuru…
İçimi ısıtan gözlerin artık yok gibi…
Ve gözlerinin derinliğine bakamayışımın
bilmem kaçıncı günü…
Saymayı bıraktığım günlerin ve sensizliklerimin…
Bilmem kaçıncı günü

Aklımda garip bir yaz yağmuru
Giderken arkadan bakan gözlerimden yansıyan,
Bir uçuruma uzanan solgun çiğ tanelerim
Her sabah avuçlarında hissettiğin
Nemli ve kaygan…

Yazmıştım acılı zamanlarımdan birinde ...
(bu günle alakası yoktur)
...

...::: BUGÜN İSTANBUL BANA OYUN OYNADI :::...

Bana bu gün İstanbulu hiç sormayın kandırdı bu sabah beni, önce gülümseyen güneşli yüzünü gösterdi alma der gibi şemsiyeni güneşe bakıp havayı kokla der gibi...
Onu dinledim ve düştüm yollara iki adım attım motora ulaştım havaya,güneşe, İstanbul'uma gülümsedim....
Arkadamı döndüm ürperen bedenimi ısıtmak için içeri girdim, ellerimi ovuşturdum bildiğim eski yöntemlerle ellerimi ovuşturarak yüzümdeki buz kesmiş istanbulu kazıdım...
Ulaştığı yolun sonunda yüzmü istanbul’a döndüğümde farkettim ve ağlamaya başladığını...
Bütün hüznünü üzerime boşalttığı...
İçimden geçirdim, öyle yorgun ve hafiften ıslanan bedenimle İstanbul'umun hüznünü düşündüm...
İçine gizlediği, sırf bizi bizleri mutlu etmek adına gülümsemeye çalıştığı güneşli kısa zaman dilimini düşündüm...
Ve bir kez daha sevdim kirli ve yorgun bu şehrin yağmurunu

İstanbul çok yorgun
İstanbul deliler gibi aşık...
İstanbul derinden acılı....

...::: TANURA :::...
07 KASIM 2007

Bencilleştikçe hiç haline gelişler (in) ....

Şimdi böyle otumuş düşünüyordum....
Ordan, burdan, senden, benden, bizden, insanlardan, sevdiklerimden, sevmediklerimden ....
Kelimelerden, düşlerden, hayallerden,...
Saygı duyulası her canlıdan ve saygısını yitiren her insna silüetinden....
Davranılardan, davranış bozukluklaırndan...
Saplantılardan ve saplantı haline getirilen kişilerden, ilşkilerden, oluşlardan, olmayaışlardan ve bir hiç haline gelişlerden...

Evet konu düşüne düşüne saplantılara, hiç haline gelişlere kadar uzandı...
Gördüğüm manzaralar karşısında inanamadığım, inanmak istemediğim tutarsızlıklarla bir çok insan silüeti.
İçinde kaybolduğun ve artık gün geçtikçe garip bir temas haline gelen insan samimiyetsizlikleri...
Ne garipler, ne garibiz biz insanlar..
Anlatmak yetmiyor, anlamak istemiyor !!!!
Ddavranışlarımızın çizelgesi hiç düzgün çıkmıyor...
Bencilleştikçe bencilleşiyor ve kendimize dur diyemeycek kadar acizleşiyoruz ...
Ve bencilleştikçe hiçleştiğini farkedemiyoruz

Tanura
07/11/2007

öle birden bire çıktı işte dedim ya düşünüyordum ben...
aslıdna altına yazaccağım çok şey var daha ....

Çocuktum ama bilmiyordum çocuk olmanın gülmek olduğunu



Toz kir içindeydi ellerim.
Paslı bir dünyanın içinde belirmişti sorumluluklarım...
Çocuktum ama bilmiyordum çocuk olmanın gülmek olduğunu,
Oyunlardan geçtiğini...
Gülümseyip geçmekmiydi çocuk olmak yoksa
kazanılan alın terindemiydi hiç bilememiştim..
Paslıydı bir demir gibiydi benim dünyam....
Çocuk olmadan kocaman adam oluvermiştim...
Çocuk olamadan anne,
Çocuk olamadan baba oluvermiştim...
Kundaktaki kardeşin alın yazısında...

Şiir : Tanura
Fotoğraf : Serhat Taykutgül

...:::RüZGaRı HiSSeDiYoRuM BEN :::...

zaman zaman bir uçurum kıyısında buluyorum kendimi...
sanki kanatlarım oluyor birden...
rüzgarı hissediyorum ben...
bedenimi saran rüzgarı,
tenimi okşayan sevdalı adamı....

zaman zaman bir uçurumun kıyısında buluyorum kendimi...
düşler kuruyorum düşüşlerimden öte..
rüzgara öylece bırakıyorum bedenimi...
Korkmadan usulca..
rüzgarı hissediyorum ben..
rüzgarı bedenimi okşarken buluyorum..
sanki seni hissediyorum....
sen oluyorum...

TANURA
04 EKİM 2007

...::: BiR KeMaN TıNıSı :::...

Bir keman tınısı beni içine alan
ruhumda gezinen,
uykularım da delik deşik yol bulan ...
bir keman tınısı beni içinde,
beni yalnızlıklar içinde,
yalnızlıkların ortasına öylece bırakan.
bir keman tınısı seni hatırlatan
anı anlamsızlaştıran,
anı anlamlı kılan...
canımı acıdat,
yaramı kanatan...
bir keman tınısı özlemlerimde yol bulan
bir keman tınısı yalnızlık senfonilerin de
ruhumu yaşatan...

TANURA

...::: Bir Kadın Vardı :::...

Bir kadın vardı
içinde sancılar büyüten...
sızısı derinde,
içinde saklı kalan...
Bir kadın vardı gölgesi suya yansıyan,
yansımalarda iz süren,
sürdüğü izden
derin bir düşe açılan ...
Bir kadın vardı yaralı ve acılı
Bir kadın vardı bekleyişlere gebe kalan,
Bir kadın vardı derin bir düşte son bulan...

TANURA

GİTMİŞTİN

aynaya baktım biri vardı...
aynadaydı yüzüm....!
aynaya baktım bir gölge belirmişti belli belirsiz...
sen vardın ...
biz olmuştuk...
sonra bir gün aynaya takılmıştı gözlerim
ben vardım...
hüzünlü yüzüm,
birazda solgun tenim,
ağlamaklı gözlerim vardı
eksik ola bir şey vardı...
sen yoktun,
gölgen yoktu,
gitmiştin...
kendimdi sadece aynada yansıyan...
yüzü beliren..
yalnız ve üzgün bakakalan

2006

...::: KıRMıZı RuGaN AyaKKaBıLaRıM :::...

Kırmızı rugan ayakkabılarımı istiyorken buldum birden bire kendimi...
çocukluğuma anlam katan, belki de masumiyetimin temsili diye betimlediğim anlamlar yüklediğim için...
küçükken mutlu olabildiğim, gördüğümde yüzümü gülümseten bir çok şeyden biri olduğu halde sadece kırmızı ve parlak oldukları için istiyorum onları geri...
hafızama kazınan gözlerimdeki kırmızı tutku için istiyorum
belki de..
Belki de yalnızca onları özlediğimi hissettiğim için istiyorum...
Özlemlerimin çocuksu çıkmazlarına takıldığım için belki de...

...:::TANURA:::...
30 EKİM 2007

İnsan bugün gülerek geçtiği bir yoldan yarın ağlayarak yol alabiliyor…

Bu günün kıymetini bilmek gerek ...
Doyasıya yaşayabilmek gerek diye düşünüyorum günü ve hayatı…
Şimdi nerden çıktı diyeceksiniz biliyorum çıktı işte bir yerlerden…
Belki ufak bir sıkıntı ya da bir konuşmanın yansıması oldu şuan yazdıklarım…
Düşündüm ve sorguladım bir an…
İnsan bugün gülerek geçtiği bir yoldan yarın ağlayarak yol alabiliyor…
Hayatında önemi olan herhangi bir şeyi yitirmiş olarak devam edebiliyor güne…
Yitik zaman dilimlerine geçiş yapabiliyor her şeyin mükemmel olduğu düşünülen o anda…
Her şey alt üst olabiliyor…

Ben diyorum ki düşmeden yanılgılara, hayatın kısa olduğunu bilincinde, pişmanlıklara ve keşkelere yer vermeden, hayatı geçiştirmeden içinizden geldiği gibi yaşayın…
Korkmadan…

...:::TANURA:::...
28 EKİM 2007

...:::BaKMa SeVDaLıSı:::...

Tıpkı benimde olduğum gibi
Derin derin bakarken buluyorum insanların yüzündeki çizgilere...
Düşünüyorum yüzlerindeki izlerin son bulduğu, bulacağı sonraları düşlüyorum...
Hangi acının kıvrımı bu diye düşünüyorum...
Hangi solgun ruhun hayat izleri diye....
Hangi aşkın acıyan yara izleri diye..
Kaç ömür tükketti diye düşlüyorum bazen...
Kaç ömrü tüketti !
Bakıyorum,
Bakmaya doyamadan izliyorum insanların yüzündeki derinlikleri...
Sonra dalgın vede solgun uyanıyorum dalışlarımdan
Daldığım derinlikteki kendi geçmişimden...

...:::Tanura:::...
20 EKİM 2007